2 Ocak 2024 Salı

Şikayet Etmeyi Bırak

"Bırak" serilerine devam ediyoruz. İlki bu yazıda idi:  İnsanları Memnun Etme Çabalarını Bırak.

Şimdi ise Şikayet Etmeyi Bırak ile devam ediyoruz. 

Yaklaşık bir ay önce kapının önünde birini gördüm: Tekerlekli sandalyesi ile rampadan geri geri geliyordu. Acaba çıkamadı mı, yardım edeyim derken aslında ordan indiğini anladım. Geri geri geldi, sonra yönünü değiştirdi ve yanımdan geçip gitti. Bizi gören bir arkadaşım, O'nun her gün buraya yemek yemeye geldiğini söyleyince durumu anladım. O sıralarda kafamda türlü düşünceler, kendimce sıkıntı gördüğüm anlar vs vardı. Biraz kendimden utandım ve kendime dedim ki: sen ne basit şeylerle uğraşıyorsun, bak bu adamın ne derdi var. O'na göre benimkiler küçük şeylerden ibaretti.

Sonra arkadaşlarımın yanına gittim ve olayı anlattım. Akabinde dedim ki: Şikayet etmeme challenge'ına var mısınız? Süre 24 saat. Şimdi başlayacağız ve bir gün boyunca dilimizin ucuna şikayet gelince kendimizi durduracağız. 

Arkadaşlarım bana katıldı ve toplam 4 kişi olarak "24 saat boyunca şikayet etmeme" challenge'ına başladık.

10. dakikada yanıma biri geldi bir şeyler söyledi, ben de hemen;

- Dünya adil değil ki zaten, ne bekliyorsun, dedim..

Bunu söyleyince hemen durdum, daha ilk dakikalarda şikayete başlamıştım. Hemen kendimi toparladım. Sonraki saatlerde normalde şikayet dilini kullanacağım bir durum olduğunda aklıma hemen challenge geliyor ve kendimi durduruyordum.

24 saat geçti ve arkadaşlarımı aradım. Hepsi benzer şeyler yaşamışlardı. Dilimiz o kadar şikayete alışmış ki, bir çok durumda hemen şikayet diline geçiyoruz. bu challenge hoşlarına gitti, en azından farkındalığımız arttı.

Bunları neden anlattım? Şikayet dilini bıraktığımız zaman hayatımızda olumlu anlamda değişimler göreceğimizi düşünüyorum. Şikayet ettikçe bir şey düzelmiyor, aksine kendimizi daha çok aşağı çekiyor. Mental olarak da yorgun oluyoruz.

"Şikayet etme talep et" diye bir söz hatırlıyorum. İş yerlerinde çok işe yarıyor bu. Şu konuşmalar bir çok iş yerinde karşınıza çıkmıştır:

- Falanca bölüm şu işleri yapsa ne olurdu sanki...

- Şu kişi şunu yapsa bizim de işlerimiz hafifler....

Böyle şikayet etmek yerine, o kişiden şunu şöyle yapsan ne iyi olur şeklinde talepte bulunsak, sanırım işlerimiz daha yoluna girecek.

Bunun yanında devamlı şikayet etmenin insanın modunu düşürdüğünü ve çevresini de etkilediğini hepimiz görebiliyoruz.

O yüzden son söz olarak "Şikayet etmeyi bırak" diyelim.

Hadi siz de en azından 24 saatlik şikayet etmeme challenge'ına başlayın, bakalım o süre zarfınca farkındalığınız nasıl artıyor? 


 

26 Aralık 2023 Salı

İnsanları Memnun Etme Çabalarını Bırak

Sanırım bu bir yazı dizisi olacak : "Bırak

Bu dizinin ilk serisi ise: " İnsanları memnun etme çabalarını bırak

BIRAK

Yoksa siz hala insanları memnun edebilmek için kendinizden ödün vermeye devam ediyor musunuz?

Aman o iyi olsun, aman bu kırılmasın, aman şu darılmasın....

Yok öyle bir şey arkadaşım.

Bir an önce toparlanın ve bunu bırakın.

Bu fani dünyada kimseyi tam olarak memnun edemezsiniz.

Hem niye edeceksiniz ki, o da ayrı bir soru tabii.

Bu satırların yazarı, eskiden aman insanlar iyi olsun-memnun edeyim diye çabalar dururdu. Sonra şunu öğrendi ki, "insanın kendine zulmetmesi" diye bir kavram varmış.

Nasıl yani? Ne demek bu? 

Ben de kendime ilk önce bu soruyu sordum, ne demekti bu:

Eğer olması gerekenden fazla bir çaba içindeyseniz, hele hele karşınızdaki bunu hiç haketmeyen biriyse, aşırı çabalarınızla kendi hakkınıza giriyorsunuz demektir. Ve bu da insanın kendine zulmetmesi anlamına geliyormuş.

Bunu asla unutmayın ve kendinize düstur eyleyin.

Naçizane bu moda geçtiğim zamandan beridir gayet iyi ve huzurluyum. Kimsenin nazını çekemem, yapmam gerekeni yaptıktan sonra yoluma devam eder giderim. 

Eğer bu yazıyı okuyorsan aynaya bak, kendi hayatına bak: gerçekten insanları memnun etme çabalarında aşırıya kaçıyor musun? Ne zaman aşırıya kaçtığın bir davranışın olsa zaten sonucunu alamıyor ve yaptığından pişmanlık duyuyorsun, değil mi? 

O zaman kendine daha fazla haksızlık etme ve bu davranışını törpülemeye başla. İnan zamanla kendini çok rahat ve huzurlu hissedeceksin. Çünkü insan çok garip bir varlık, bunu unutma :)

Şu açıdan da yaklaşayım: bu davranışlar içindeysen, çok fazla empati çok fazla iyi niyet vs vs kalp çakranı fazla çalıştırdığın anlamına geliyormuş. Bunu önlemek/dengelemek için boğaz çakranı çalıştırmalısın. Yani, bu işleri bırakmalısın.

Yapmalısın etmelisin gibi nasihatvari konuşuyorum ama bunlar benim kendime hatırlatmalarım aslında. Sen de ne kadar erken öğrenebilirsen o kadar iyi olur senin için.

Bu yazıyı, şu bir kaç günde organize etmeye çalıştığım yüzden fazla kişilik şirket yemeği esnasında yaşadıklarım için yazmak istedim. Tahmin edersiniz ki, bu kadar insan varsa hepsini memnun etmek mümkün değil böyle etkinliklerde. Bir çok eleştiri aldım, hepsine de yazının başlığındaki cümleyle karşılık verdim : "İnsanları memnun etme çabalarımı bırakalı çok oldu, isteyen gelir isteyen gelmez, herkes kendi bilir".

Size de tavsiye ederim, çok iyi hissediyorsunuz :)


Not: Bu, "bırak" yazılarına sanırım devam edeceğim. Hayatımızı dengede tutmak için bazı şeyleri bırakmamız gerekiyor. Ancak o zaman kendimizi huzurlu bir denizin sakin kıyılarına bırakabileceğiz.


22 Mart 2023 Çarşamba

Depremin Psikolojik Etkileri

Aşağıdaki yazı, ChatGPT ile oluşturuldu. Okuyunca ne kadar donuk olduğunu siz de farkettiniz mi?

Açıkçası ben çok beğenmedim. Ama ileride duyguyu da katarlar herhalde.


Doğal afetler, insanlar üzerinde psikolojik olarak büyük etkiler yaratabilir. Depremler özellikle, yer sarsıntısı ve yıkımın neden olduğu anksiyete, stres, travma ve kaygıya neden olabilir. Depremler özellikle, çevrelerinde yaşayanların yaşamlarını ve güvenliklerini tehdit edebilir ve bu da insanların deprem sonrasında psikolojik zorluklar yaşamasına neden olabilir.



Depremin psikolojik etkileri, insanlar arasında farklılık gösterir. Bazı insanlar, depremi hafif bir rahatsızlık olarak görürken, diğerleri için deprem hayatlarında yaşadıkları en korkunç olaylardan biridir. Depremden sonra, birçok insan endişeli, korkmuş ve panik içinde hissedebilir. Deprem sırasında şiddetli sarsıntı hissi ve yıkımın neden olduğu kaos, insanların depresif hissetmesine neden olabilir.

Depremin etkisiyle insanlar kendilerinde yorgunluk, konsantrasyon eksikliği, sinirlilik, kızgınlık, kaygı, üzüntü ve depresyon gibi semptomlar yaşayabilirler. Bu semptomlar, depremin etkisiyle hayatını kaybeden veya yaralanan yakınlarını kaybedenler, evlerini veya işlerini kaybedenler ve depremde yaşadığı travma nedeniyle şiddetli stres yaşayanlar gibi insanlarda daha yaygın olarak görülür.

Depremin psikolojik etkilerinin üstesinden gelmek için, insanların sağlam destek ağlarına ve yardıma ihtiyaçları vardır. Toplumsal dayanışma, insana moral ve umut vererek iyileşmeye yardımcı olabilir. Ruh sağlığı uzmanları, depremden etkilenen insanların kendilerine ve sevdiklerine zaman ayırmalarını, hobi edinmelerini ve aktif olmalarını önerirler. Ayrıca, psikolojik destek hizmetlerinden faydalanarak, depresyon, anksiyete ve travmanın diğer semptomlarını tedavi etmek için terapi ve ilaç gibi tedavileri kullanabilirler.

Sonuç olarak, deprem gibi doğal afetler insanlar üzerinde ciddi psikolojik etkiler yaratabilir. Ancak, uygun destek, yardım ve tedaviyle insanlar, deprem sonrası zorlukların üstesinden gelebilirler ve iyileşebilirler.

25 Ekim 2022 Salı

Kendini Keşfetme Yolunda

       Neredeyse iki yıl oldu yazmayalı. Zaten kaç zamandır ara ara yazıyorum. Daha önce de olmuştu bu. Kendimi hayretle izliyorum. Çünkü, önceki zamanlarda deli gibi yazarken "asla bırakmam yazmayı" diye düşünürdüm ama gel gör ki, şimdi yazmak gelmiyor içimden. Aslında çok şey var aklımda yazacak ama bilemiyorum, elim gitmiyor...Belki de nadasa bıraktım kendimi, böyle daha mı iyi, bilemedim....

                                   

    Yazmadığım bu dönemlerde aslında boş durmadım. İçimdeki yeni şeyler öğrenme isteği hiç durmuyor ki zaten. Kendimi keşfetme yolunda ilerlemeye devam ediyorum. Daha önce yapmam dediğim şeyleri yapıyorum mesela, saatlik Youtube videoları izlemek gibi. Müzik dinlemek dışında açmadığım ve asla o kadar zaman ayırıp birkaç saatlik videoları izlemem dediğim Youtube'un ağına düştüm :)  Ne mi izliyorum: spiritüalistlerin öte dünya ile ilgili söylediklerini (çocukluğumdan beri ilgili alanıma giriyor), kadim bilgileri içeren videolar, astroloji-mitoloji gibi konular ve ekonomik özgürlüğe giden yolda fikir verecek bilgiler vs vs. Aslında bunların her biri yazı konusu, belki yazarım daha sonra.

    Oldukça seçici olmaya çalışıyorum izlediğim videolarda. Youtube'da ne ararsan var, neyi aradığına bağlı olarak istediğini bulabiliyorsun. Ve tabii öğrendiklerimi başka kanallardan doğrulamaya çalışıyorum. 

    Bugün güneş tutulması vardı, bulunduğum yerden tam izleyemedim. Bununla beraber gökyüzünde oluşan dizilimler 6 ay boyunca sıkıntılı bir sürece girdiğimizi gösteriyormuş dünyaca. Bakalım yaşayıp göreceğiz. Bunlar bir nevi doğum sancısı gibi olacak, sonrası iyi olacak inşallah.

     Eskisi gibi kitap okuyamıyorum. Yine ara sıra okuyup bitirdiklerim oluyor ama eskisi gibi değil. Önce buna çok şaşırdım, neden böyle oluyor diye, sonra akışına bıraktım: demek böyle gerekiyormuş. Sadece okumakla yetmiyor, okuduğunu hazmetmek hayatına katmak....bunlar önemli şeyler, yoksa sadece okumakla kalıp bir adım bile ilerleyemezsin. O yüzden çok dert etmiyorum bunu. Aklıma Mevlana geldi bunu söylemişken:

    Mevlana; Şems'le tanışınca O'nu evine davet etmiş. Çok değerli yazma kitapların da olduğu ve gözü gibi baktığı kütüphanesini göstermiş. Şems kitapları eline almış, bir bir ordaki süs havuzuna atmış. Mevlana hem şaşkın hem kızgın, gözü gibi baktığı kitaplarını suya atıyor. Şems " artık kitabi bilgiler bitti, sana kalp ilmini göstereceğim" anlamında bir şeyler söylemiş. Yani kitaplar insanı bir yere kadar götürüyor, orada öğrendiklerini hayatına uygulamazsan aynı yerde kalıp duruyor ve tekamül edemiyorsun. Şu an istediğin bilgiye anında cebinden ulaşabiliyorsun, ama sorun bilgiye ulaşmak değil, o bilgiyle ne yaptığın, kalbini ve şuurunu ne kadar yükseltebildiğin bence. Gerisi boş.

    Daha önce yazdım mı hatırlamıyorum ama zaman geçtikçe, yaş aldıkça olaylara daha farklı bakabildiğimi, daha önceki düşüncelerimi garipsediğimi görüyor ve mutlu oluyorum. Sizde de oluyor mu bu? Şu söz çok hoşuma gidiyor: "Yaşlanmak, dağa tırmanmaya benzer, çıktıkça yoruluyorsun ama yukarılara çıktıkça manzaran çok daha güzel oluyor" . Gerçekten yukarılara çıkıp olaylara bakabildiğin sürece daha hoş görülü olmaya başlıyorsun. İnsanlarla uğraşmak, kendini anlatmak vs bunlarla uğraşmıyorsun, gülüp geçiyorsun. Aman o haklı olsun ne var ki demeye başlıyorsun ve tek amacının huzur olduğunu görüyorsun.

    Mutlulukla ilgili belki binlerce yazı yazılmıştır. Herkes mutluluğun peşinde. Ama mutluluk nedir? Bu dünyada sadece mutluluk mu var, acı gözyaşı hüzün yok mu? Mutluluğu mu arıyoruz yoksa huzuru mu, ne dersiniz? Özellikle pandemiden sonra huzuru aradığımı, huzurumu kaçıracak eşya, insan, olay ne varsa yanımdan uzaklaştırdığımı ve benim de onlardan uzaklaştığımı görüyorum kendimde. Ne güzel :) Kimseyle uğraşasım gelmiyor. Sadece öğrendiklerimi insanlara aktarma/anlatma sevdam bitmedi, onu yaparken bazen üzücü tepkiler alabiliyorum, niye anlattım ki diyorum, bazen şakaya vurup aydınlanma vaktin gelmemiş diyor geçiyorum. Sanki ben çok aydınlanmışım gibi. Değil tabii. Tek amacım, öğrendiklerimi başkalarına aktarmak. Herkes burda alıcı durumunda olamıyor tabii, diyorum ki zamanı gelmemiş, daha var, geç bunu. Biraz üzülüp "amaan daha kimseye bir şey anlatmayacağım" diyorum, sonra yine aynı tas aynı hamam devam. 

    İçinde bulunduğumuz şu son bir kaç yılın, özellikle pandemi sürecinin, insanların kendini tanıma, bilinçlerinin açılması/yükselmesi gibi olumlu etkiler barındırdığını düşünüyorum. Tamam, çok sıkıntılı günler yaşadık, evlere kapandık, ölümler oldu. Hatta bunun belirli bir plan dahilinde insan yapısı olduğunu düşünüyorum, 2030'a - The Great Reset'e hazırlık olduğunun da farkındayım ama bir çok insanın üzerinde olumlu gelişmelere-açılımlara sebep olabildiğini görebiliyorum. Her şerde bir hayır var sözü hayat kazanıyor sanki. Bunun daha da devam edeceğini düşünüyorum. Önümüzdeki yıllar, insanların bilinç seviyelerinin yükseldiği ölçüde daha farklı olayların yaşanacağını gösteriyor bence.

    Detaylara sonra gireriz. Şimdilik bu kadar yazdım, iyi geldi. Gerisi gelir inşallah. Gelecek günlerin tüm dünyaya iyilikler getirmesi temennisiyle... diyerek bitirelim.

26 Haziran 2020 Cuma

Bitmeyen Corona ve Psikolojim

Bir önceki yazıda 5 yıl sonrasından bugünlere bakarak ütopik bir şekilde olacakları yazmıştım. Kıyamet senaryolarını işletmiş, kutsal kitaplarda yazılanları bekleyen büyük bir çoğunluğun anlattıklarından ve daha bir çok şeyden bahsetmiştim.

Bu yazıda ise biraz daha içime dönüp, bu sancılı sürecin nasıl geçtiğini, psikolojime ve sağlığıma etkilerinden dem vurmak istiyorum. Sadece kendimi değil, insanları da nasıl etkilediğini veya etkilemediğini de. Bir önceki yazıyı yazdıktan sonra bunlar demleniyordu aklımda zaten.

Bitmeyen Corona ve Psikolojim

4 aydır evdeyiz diyeceğim ama değiliz, zira 1 Haziran itibariyle sokağa çıkma yasakları kaldırıldı ve insanlar sokaklara doldu. Sanki bu kadar şey yaşanmamış gibi maske mesafeye dikkat etmemeler, askere uğurlama törenleri falan. Sonrasında da düşmeyen vaka sayıları.

Sürecin başından beri işim gereği dışarı çıktım hep. Aslında insanların böyle sokağa saldırmalarını da garipsemiyorum: 3 ay evde kalınca ve yaz kendini gösterince, haliyle bunaldığımız için dışardayız. Ama benim takıldığım nokta, corona olayından insanların pek de ders almaması. Bunu sadece yüz yılda bir yaşanabilen bir pandemi gibi görmüyorum. Düz mantıkla baktığımızda neredeyse her yüzyılda bir yaşanan vebalar, İspanyol Gribi vs olayların tekrarı diyebiliriz. Ama olaya farklı bir açıdan baktığımda, daha önceki yazıda da bahsettiğim gibi, doğaya insana yapılan kötülüklerin, bunca adaletsizlik fakirlik vb gibi hadiselerin bir uyarısı gibi görüyorum. Ama akıllandık mı, hayır!

İnsan Ne Garip!

İnsan ne garip, hiç değişmiyor. İstediğin kadar uyar, veya ilahi uyarılar gelsin; aklınızı başınıza alın, almazsanız bundan kötüleri olur dense de insan bildiğini okumaktan vazgeçmiyor. Şu son bir aylık sürede de bunu gördüm: çoğu ders almamış, almaya da niyeti yok. Yine kötülükler, yine kadın cinayetleri, yine kirlenen dünya, hayvanlara kötü davranmalar, ormanı yakıp villalar için yer açmalar vs. İnsan ne garip hiç değişmiyor dedim ya, haddizatında binlerce yıldır aynı. Aklıma Hz.Musa kıssası geldi. Bunları okuyunca sanki çok eskilerde yaşandı geçti bunlar diye düşünsek de değil, insan aynı insan: unutkan (zaten insan kelimesi unutan anlamında), nankör, aceleci, sabırsız, menfaatperest vs.

İsrailoğulları, Hz Musa ile birlikte Kızıldeniz’i geçip Firavundan kurtulduktan sonra bir kavme rastlıyor. Bu kavim sığırbaşı şeklinde putlara tapıyor. Kendi kavmi de aynı şeyi yapmasını ve o puta tapmalarını isteyince!! Hz Musa onları uyarıyor aklınızı başınıza alın diyor. Sonra Allah ile Tur Dağı’nda konuşmak için oradan ayrılınca Samiri isimli bir adam altınlarınızı bana verin size aynısından yapayım da tapının diyor. İsrailoğulları da buna inanıp altınlarını veriyor. Samiri altını eritip içinden rüzgar geçince ses çıkaran bir buzağı yapıyor ve sizin ilahınız budur, buna tapın diyor. İsrailoğulları da tapmaya başlıyor. Sonra Hz Musa gelince olanları görüyor ve halkına çok kızıyor vs. Hikaye bu…

Şimdi burada benim anlayamadığım, siz Kızıldeniz’in yarılmasına şahit olmuş, gökten kudret helvaları ve bıldırcın gönderilen insanlarsınız ama nasıl olur da bu kadar mucizeden ders almayıp bir buzağı heykeline taparsınız? İnsan böyle garip bir varlık işte. Öncesinde o kadar Firavun zulmünde kaldınız, Hz Musa sizi kurtardı vs vs ama yine akıllanmayıp buzağıya tapmalar falan.

Biz bu hikayeyi okuyunca nasıl olur diyoruz belki ama kendimiz yaşanılanlardan ders alıyor muyuz ki? Bahsetmek istediğim bu işte: corona pandemisini ilahi bir uyarı olarak görüyorum insanlığa: aklınızı başınıza alın, yapmakta olduğunuz kötülükleri bırakın deniyor amma velakin insan o korku zamanı geçince aynı tas aynı hamam işlerine devam ediyor.

Burada o insanları kesinlikle küçümsemiyorum, biz farklı mıyız sanki? Şimdi buzağıdan put yok ama para mal mülk makam sevigisi gibi putlar var! İnsan birinci sıraya neyi koyduğunu iyi düşünmeli!!

Psikolojim İyi mi?

Kişisel anlamda bu dört ay içinde psikolojimi diri tutmaya çalıştım…desem de arka planda çalışan bir şeyler/stres sağlığıma etki etti. Ayda bir hastalandım ama en ağırı geçen ay bayramda yaşadığım beş günlük migren atağıydı. Normalde bir günde ağrı kesiciyle geçen ağrı, tam beş gün sürdü ve beni tabiri caizse yere serdi, hayattan soğuttu. O sırada aracın klimasından dolayı üşüttüğüm için ikinci günden itibaren ateş boğaz ağrısı vs yaşadım. Herhalde virüsü kaptım diye düşündüm, semptomlar buna uyuyordu, gerçi ateşim 37 idi. Hemen hastaneye gittim, durumu anlattım, ateşin çok değil teste gerek yok deyip migren için ağrı kesici iğne yapıp gönderdiler!!

Bu süre zarfında acaba gerçekten coronayı kaptım mı diye ciddi ciddi düşündüm. Bunun verdiği psikoloji gerçekten ürkütücü, yaşamayan bilemez. Kendinizi çok düşünmüyorsunuz, varsa gider hastanede 14 gün kalırım diyorsunuz ama acaba çocuklara eşime bulaştırdım mı, onlara bir şey olur mu diye gerçekten korku dolu ve üzücü anlar yaşadım.

Bir haftadır da kas ağrılarıyla pençeleşiyorum, neyse ki geçti çok şükür. Artık voleybol hayatım bitti, omuzda yırtık var vs. Ayda bir uğruyor bize böyle küçük hastalıklar. Psikolojim iyi canım, bende bişi yok desem de, arka planda dediğim gibi çalışan bir stres, kaygı bozukluğu, gelecek günlerin getireceği belirsizlikler ister istemez sağlığa etki ediyor diye düşünüyorum.

Bir önceki yazıda, 21 Haziran’daki güneş tutulması sonrası Amerika’da 7 şiddetinde deprem oldu demiştim, Meksika’da gerçekleşti: 7.4. Allahtan can kaybı yok, bizde de depremler oldu. Güneş tutulmalarının öncesi ve sonrasında depremler tetikleniyor, 17 Ağustos öncesinde de olduğunu biliyoruz.

İnsana ve İnsanlığa Dair Umutlarım

Eskiden insana ve insanlığa dair umutlarım vardı ama artık yerini ümitsizliğe bıraktı diyebilirim. Belki de yaşlanıyorum ondandır. Merkez Efendi isminde biri var, hocası soruyor: elinize her şeyi yapabileceğiniz bir kuvvet geçse ne yapardınız diye? Orda bulunanlardan kimi dünyayı kötülükten kurtarırım, kimi herkesi zengin ederim kimse aç kalmaz vs diyor. Ya senin cevabın ne denildiğinde: efendim ben hiç bir şeyi değiştirmezdim. Bir iyi öldüğünde yerine iyi biri gelir , bir kötü öldüğünde de yine kötü biri gelir bu hayata. Her şey yerli yerinde…demiş.

Sanırım ben bunu kabullenmekte ve görmekte biraz zorlanıyorum. Bu kötülükler olmasın, dünya cennet olsun diyorum ama nafile.

Ülkemiz ve insanımız için de eski umutlarımı yitirmek üzereyim. Arkadaşlarımla sohbetlerimde bunu dile getiriyorum. Eskiden böyle değildim. Sanırım hayat yolculuğunda dağa tırmanınca yoruluyorsunuz ama görüş alanınız genişliyor, bazı şeyleri daha iyi görebiliyorsunuz. Siz ne düşünürsünüz bilmem ama bizim insanımızda ahlak problemi var diye düşünüyorum. Şu corona sürecinde de bunu ziyadesiyle gördüm. Hakka hukuk adalete riayet etmemeler, sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi nerden geldiğini düşünmeden zenginleşme çabaları, ona kalmasın hep ben yiyeyim demeler vs vs. gerisini siz tamamlayın.

Gece vakti yazı yazınca, düşünceler tel tel dökülüp gidiyor böyle. Psikolojiyle başladık, vatanı ve insanlığı da kurtardığıma göre yazıyı sonlandırabilirim. 🙂

18 Nisan 2020 Cumartesi

Corona Virüs Salgınından 5 Yıl Sonra

Corona Virüs Salgınından 5 Yıl Sonra

Yıl 2025.

Tam 5 yıl önce, 2020 yılının Ocak ayında, Çin’in Hubei Eyaleti’nin Wuhan şehrinde ilk olarak Covid-19 adı verilen corona virüs salgını baş gösterdi. 

İlk başta sadece Çin’de kalacağı düşünülen bu salgın, hızla dünyanın diğer ülkelerine de yayıldı. En belirgin özellikleri ateş, kısa öksürük ve nefes darlığı idi. Ülkeler kendi çaplarında önlem almaya, halkı sosyal mesafeye uymaya ve maske-eldiven takmaya teşvik ettiler. Bazı ülkeler erken davranırken Amerika, İngiltere gibi ülkelerse herkese bulaşsın, ülkece bağışıklık kazanalım şeklinde davrandılar ama ölü sayıları artınca bundan vazgeçtiler..

5 Yıl Sonrasından O Günlere Bakış

Şimdi üzerinden 5 yıl geçti, bazı şeyleri unutmuş olabilirim ama hatırladıklarım şunlar:

  • Ülkede altyapısı olan bir çok şirket, evden çalışma modeline geçti.
  • Hepimiz evlere kapandık, evlerden çalıştık.
  • Evden çalışma imkanı olmayan yerlerde insanlar mecburen işe gitmek zorunda kaldı.
  • Okullar uzaktan eğitim modeline geçti. Online dersler ve TV üzerinden dersler yapıldı. Bazı ülkeler tam karantina uygularken bizde hafta sonları karantina uygulandı.
  • 15 Mart’tan itibaren iş yerleri, restoranlar, avm’ler kapandı, binlerce kişi işsiz kaldı.
  • Hepimiz maske ile dolaşmak zorunda kaldık.
  • Avrupa’da en çok etkilenen ülkeler İtalya, İspanya ve İngiltere oldu.
  • ABD’de de ölü sayıları hızla artmaya başladı.
  • Ülke ekonomileri darmadağın oldu, büyüme rakamları eksileri gördü.
  • Her akşam Sağlık Bakanı televizyona çıkarak test ve ölüm sayıları hakkında bilgiler verir oldu.
  • Evlerde kaldığımız için bir çok insanın psikolojisi bozuldu.
  • Komplo teorileri ortalıkta dolaşmaya başladı. Kimi bu virüsün 5G ile yayılmaya başladığını söyledi. Bazıları Çin’deki bir biyoloji laboratuvarından yayıldığını söyledi. Kıyamet senaryoları ve Armageddon öngörüleri havada uçuştu. Enok’un Kitabı, Yuhanna İncil’i Vahiy Bölümü ve Kuran’da yazılanların gerçekleşmeye başladığı öne sürüldü.
  • Çekirge sürüleri İran’da görüldü, neyse ki, ülkemize uğramadan çekip gittiler.
  • Bu virüs, genç yaşlı, fakir zengin dinlemeden herkese bulaşmaya başladı.
  • Karantina günlerinde doğanın temizlendiği, yunus balıklarının Venedik’te dolaşmaya başladığı, hayvanların şehirlere indiği görüldü.


Yıl 2025, Corona Virüs Salgını Bitti…

Şimdi o günleri hayal meyal hatırlıyorum da, meğer iyi günlerimizmiş. O günlerde bir kaç ay evde kaldığımız için çok sıkılmış ve bir an önce bu işin bitmesini beklemiştik. Oysa;

  • Salgın devam ederken 21 Haziran 2020’de gerçekleşen parçalı güneş tutulmasından bir hafta sonra Amerika’da 7 şiddetinde bir deprem oldu, binlerce insan öldü. Nisan sonlarında Atlantik Okyanusu’na düşen meteor, tsunamiyle Amerika kıyılarında büyük yıkıma sebep olmuştu.
  • Temmuz sonu korka korka dışarı çıkmaya başladık fakat eylül gibi ikinci salgının gelmesiyle tekrar evlerimize kapandık.
  • 2021 yılının ortalarında aşı bulununcaya kadar tüm dünya bu virüsle uğraşmaya devam etti.
  • 100 milyon kişiye bulaşan virüs, dünyada 4.5 milyon insanın ölümüne sebep oldu. Aşı sonrası 2022 başlarında salgın sona erdi.
  • Brexit’den sonra İtalya ve İspanya’nın salgın süresince kendi başına kalması ve yardım alamaması nedeniyle çatırdayan AB, 2022’de dağıldı.
  • Ekonomisi büyük zarar gören Amerika, Çin’le savaşın eşiğinden döndü. ABD ve Avrupa’da resesyon hala devam ediyor, Türkiye ise slumflasyon ile boğuşmaya devam ediyor.
  • 2015 yılında İsveç’te denenen avuç içine chip yerleştirilmesi (bu yazıda bahsetmiştim tıklayın), geçen yıl İsveç ve diğer bir çok ülkede insanların kendi rızası üzerine uygulanmaya başladı. Bu sayede alışveriş, restoran, iş yeri gibi lokasyonlarda insanlar avuç içlerini göstererek işlerini halledebiliyor. henüz Türkiye’ye gelmedi.
  • Digital paraya geçen ilk ülke ABD oldu. Salgının ilk günlerinde dile getirilen bu işlem, hayata geçmiş oldu. Halen nakit para kullanımı var fakat 2027’de tamamen sona erecek. İnsanlar virüs korkusu nedeniyle nakit paradan uzak duruyor.
  • Bir çok iş yeri, binalarını kapatarak çalışanlarının %80’ini home office çalışmaya yönlendirdi.
  • Okullarda haftada iki gün uzaktan eğitim alma imkanı getirildi.
  • Bir çok fabrikada robotlar, insanların yerini aldı.
  • Salgını iyi yönetemeyen bir çok ülkede hükümet başkanları değişti.
  • Salgın günlerinde kurulan UWF (United World Federation) tek dünya devleti projesine karşı tüm dünyada sokak protestoları devam ediyor.
  • Çekirge istilaları sonucu dünyada yaşanan kıtlık sebebiyle petrol yerine gıda ve su, ülkelerin en önemli gündem maddesi oldu. 2023-2024 yıllarında iki yıl boyunca kıtlık yaşandı.
  • Bilim kurgu filmlerinde bahsedilen bir çok şey yaşanmaya başladı.


Bugün…

Tüm bunları ütopik bir şekilde yazdım. Neler olacak neler yaşayacağız bilemiyorum ama pek de iyi günlerin bizi beklemediğini söyleyebilirim. Bu yazıyı 18 Nisan 2020’de yazıyorum. Salgın için evlerdeyiz karantinadayız. 100 yılda bir yaşanılacak şeyleri yaşıyoruz. Normale döneceğimiz günleri bekliyoruz ama normale dönebilecek miyiz, pek sanmıyorum, inşallah olur.

İnsanoğlunun tüm dünyaya ve içindekilere verdiği zararın ve kötülüğün sonuçlarını yaşıyoruz bence. Doğaya, hayvanlara, kadınlara, çocuklara yapılan bunca zulüm bunca haksızlık bunca adaletsizlik….Eeee ne bekliyorduk ki? Allah cezasını verdi işte insanlığın. Bak kutsal mekanların hepsi kapalı, kimseyi ibadet yerlerine bile sokmuyor Allah.

Aşının önümüzdeki sene üretileceği söyleniyor. Hepimiz aşı olduktan sonra bir nebze rahatlayacağız ama insanlığın bu yaşananlardan ders çıkarıp daha sakin daha dingin, şu an yaptıklarının tersini yapacağı bir hayata evrileceğini pek sanmıyorum. Yine kötülükler adaletsizlikler devam edecek. Peşinden de yeni salgınlar yeni belalar gelecek.

Yazılacak çok şey var. Onlar da bir sonraki yazıya kalsın.

27 Mart 2019 Çarşamba

Tanıştıralım: Beyniniz

Beynimizle ilgili ince esprilerle süslenmiş güzel bir konuşma. TED’de dolaşırken karşıma çıktı. İyi seyirler…

Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine

  Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine