Teknoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Teknoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Aralık 2015 Pazartesi

Web Siteniz Saldırıya Uğrarsa Yapmanız Gerekenler

Web Siteniz Saldırıya Uğrarsa Yapmanız Gerekenler

Bir blogunuz veya web siteniz var ve uslu uslu yazılarınızı yazıyorsunuz. Bir gün bakıyorsunuz, Google Arama sonuçlarında sizin sitenizin altında “bu site saldırıya uğramış olabilir” ibaresi var. Ne oluyor diye bakınırken anlıyorsunuz ki, sitenize -basit tabirle- virüs bulaşmış ve Google size uyarıda bulunuyor. Bir kaç arama yapıyorsunuz internette, faydalı bir yazı bulamayınca bu yazıyı yazmaya karar veriyorsunuz 🙂

Blogunuz - web siteniz saldırıya uğrarsa yapılması gerekenler
Blogunuz – web siteniz saldırıya uğrarsa yapmanız gerekenler
Geçen ay başıma tam da bunlar geldi. Başıma gelenleri ve nasıl düzelttiğimi buraya yazmak istedim ki, aynı şeyleri yaşayanlar benim gibi çaresiz kalmasın. Öncelikle eğer Blogger altyapısı kullanıyor, xyz.blogspot.com gibi bir adresiniz var ve buradan blog yazılarınızı yazıyorsanız endişelenmeye gerek yok, çünkü Google bu anlamda çok güçlü olduğu için sitenizin saldırıya uğrama ihtimali çok az, ancak Google’a bir saldırı olursa o başka..

Ben bu sitede WordPress altyapısını kullanıyorum. WordPress açık kaynak kodlu bir yazılım ve sürekli güncellemeleri yapılıyor. Ben de güncelleme geldiğinde hemen yeni versiyona geçiyorum.

Şimdi başıma gelenleri adım adım yazmaya çalışacağım:

1– Web sitesi olanların mutlaka bildiği ve kullandığı Google Search Console (Webmaster Tools) uygulamasına girdiğimde “Güvenlik Sorunları” kısmında bir uyarı ile karşılaştım. Bu uyarının ne olduğunu anlamaya çalışırken bazı yazılarda sıkıntı olduğunu gördüm.

2– Google’a girip bana verilen örnekte olduğu için arama kısmına “aşkın hakikati” yazdım ve sonuçlara baktım. İlk sırada benim site çıkıyordu ama altında bir uyarı vardı :

"Bu site saldırıya uğramış olabilir"
“Bu site saldırıya uğramış olabilir” uyarısı.
Bu uyarıya tıkladığımda Google’ın yardım bölümünde ilgili alana gittim ve bazı bilgiler edindim.

3– Daha sonra bu sitenin dizaynı ve daha bir çok konuda bana yardım eden “webinis.net” sahibine ulaşarak durumu anlattım.

4– Önce WordPress yeni güncellemeyi yükledik. Daha sonra siteyi taraması için “Anti-Malware” isimli eklentiyi yükledik ve scan etmeye başladık. Sonuçta iki adet “backdoor malware” buldu ve eklenti bunları sildi.

Anti-Malware eklentisi
Anti-Malware eklentisi
5– Daha sonra WordPress’de kullandığım temanın klasörüne giderek footer.php dosyasına eklenmiş onlarca kötü url’yi sildik. Bu arada bu url’leri, Chrome kullanıyorsanız siteniz açıkken sağ klik–sayfa kaynağını görüntüle yaparak görebilirsiniz.

6– Siteyi temizledikten sonra tek adım kaldı, o da Google arama sonuçlarında yazan “bu site saldırıya uğramış olabilir” yazısını kaldırma. Bunun için Google Search Console’a girip Güvenlik Sorunları bölümünden bir inceleme talebinde bulundum. Buraya, yukarıda anlattığım yaptığım işlemleri yazdım ve sitemin yeniden incelenerek bu yazının arama sonuçlarından kaldırılmasını istedim. Birkaç gün sonra Google’dan güzel bir haber geldi : “sitenizdeki uyarı kaldırılmıştır” diye.

Aslında bu saldırıya uğrama işlemi kullanıcı hatasından kaynaklı bir durum değil. Sistem kaynaklı bir şey. WordPress’de açık kapı varmış ve buradan sızmışlar. WordPress kullananların bildiğini tahmin ettiğim Akismet isimli bir eklenti var. Bu eklenti, spam yorumları engelliyor ve bununla birlikte hacker’ların oturum açma isteklerini blokluyor. Örneğin şu ana kadar bendeki rakamlar şöyle;

  • 717 spam yorum
  • 5325 kötü amaçlı oturum açma denemesi

Eğer WordPress kullanıyorsanız bu eklentiyi mutlaka indirin.

Bunların yanında kişisel olarak yine de internette dolaşırken dikkatli olmamız gerekiyor. Bunu daha önce internette alışveriş yaparken dikkat etmemiz gerekenler olarak yazmıştım, dilerseniz buradan bakabilirsiniz.



18 Kasım 2015 Çarşamba

Çocuklar Minecraft Programlama Kodunu Öğrenebilecek

Dünyaca ünlü Minecraft oyununun basit yazılım kodlarını çocuklarınızın öğrenmesini ister misiniz?

Minecraft Oyunu
Minecraft Oyunu

Microsoft ve Code.Org işbirliği ile başlatılan eğitimler sayesinde basit bir arayüzde bu gerçekleşebiliyor. Okul öncesi çocukların yanında öğrenciler ve öğretmenler için de farklı kategoriler bulunuyor. Bu sayede bilgisayar bilimlerinin çocuklara sevdirilmesi ve öğretilmesi amaçlanıyor.

Özellikle Minecraft oyunu ilginç. Araba yarışları dışında oyunlarla pek aram yok, Minecraft’ı da çok bilmezdim fakat 7 yaşındaki oğlum yaklaşık 6 aydır Minecraft’a sarmış durumda. Youtube’da ilgili videoları izliyor, bilgisayarda oynuyor, arkadaşlarıyla bunu konuşuyor vs. Tabii ister istemez ben de O’nun sayesinde oyundan haberdar oldum. Pek beğendiğimi söyleyemem ama dünyada en çok oynanan oyunlar arasında. Bu yazılım sayfasını görünce madem oğlum oyuna bu kadar meraklı, bununla beraber kod yazımını da görsün istedim. Geçtiğimiz aylarda da Microsoft firması bu oyunu satın aldı. Hatta Microsoft’un sanal gerçeklik gözlüğü Hololens ile Minecraft demosu oldukça ilginç gözüküyor:

https://youtu.be/2NdUv-yLae8

Daha önce bu sayfalarda Scratch isimli programdan bahsetmiştim. İpad’e de yüklenebilecek bu programla okul öncesi çocukların bilgisayar kodlarını öğrenmesi amaçlanıyor. Benzer şekilde Code.Org’u görünce tanıtmak istedim. Zira yaşadığımız evreye “bilgi ve teknoloji çağı” deniyor. Sonsuza kadar teknoloji satın alan ve kullanan bir ülke olmak istemiyorsak bu yolda bizim de bir şeyler yapmamız gerekiyor. Bunun yollarından biri de çocuklarımıza teknolojiyi sevdirmek ve tüketen değil üretenler arasında yer almalarını sağlamak. Hepimizin elinde akıllı telefonlar var, çocuklarımızın da!! Orada başkalarının hazırladığı popüler uygulamaları kullanmanın yanında bizden çıkmış uygulamalar da olsa fena olmaz mı? Burada bahsettiğim basit uygulamalar değil. Bir Facebook, bir Youtube vs. neden bizden çıkmıyor? Geçenlerde, çok popüler bir oyun olan Candy Crash‘ı üreten firmanın 5.9 Milyar dolara satın alındığı haberleri vardı. Ülke olarak kalkınmak ve ekonomik anlamda yükselmek istiyorsak yüksek teknolojili ürünlere eğilmemiz lazım. Geçen yıla ait yüksek teknolojili ürün ihracat rakamlarımıza bakarsak ne kadar geride olduğumuz ortaya çıkar zaten(ilgili yazı burada). Bu yüzden yazıya konu olan bilgisayar bilimlerinin çocuklara öğretilmesini önemli buluyorum. Code.Org girişimini Obama‘nın da desteklediğini ve sitede 1 saatlik kurs aldığını söylersem diğer ülkelerin bu konuya ne kadar önem verdiğini görebilmiş oluruz. Anlatmak istediklerim Obama’nın sözlerinde yatıyor, o yüzden bu kısa videoyu ekliyorum:

Code.org ile Minecraft Programlama

Minecraft kod yazımı oldukça basit hazırlanmış. Siteye girdiğinizde dil seçeneklerinden Türkçe’yi seçip ilerleyebilirsiniz. Daha sonra bir puzzle mantığıyla basitten zora doğru sürükle-bırak şeklinde adım adım gidebilirsiniz ve bu yaptıklarınızın kodlarını görebilirsiniz.

Minecraft kod yazımı 1. adım
Minecraft kod yazımı 1. adım

Çok fazla detaya burada girmiyorum, siteye girince sizi yönlendiriyor. Sitede Minecraft dışında Flappy, Star Wars gibi değişik oyunlar da var. Sadece çocuklar değil kod yazımını merak eden yetişkinler de bakabilir.

Siteye gitmek için :  Code.Org

28 Eylül 2015 Pazartesi

Taşınabilir Rüzgar Türbini Trinity

Taşınabilir Rüzgar Türbini Trinity ile akıllı telefonları şarj etme yanında bir evin veya karavanın elektrik ihtiyacını karşılamak mümkün.

Trinity Portable Wind Turbine
Taşınabilir Rüzgar Türbini Trinity / Portable Wind Turbine

Yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yönelim gün geçtikçe artıyor. Bu anlamda rüzgar ve güneş enerjisi ön plana çıkıyor. Küçük çapta güneş panelleri evler için kullanılıyor fakat rüzgar güllerinin maliyeti epey yüksek. Bunun için epey bir yatırım yapılması gerekiyor.

Amerikalı girişimci bir firma olan Janulus, rüzgar enerjisinden elektrik üretebilmemiz için taşınabilir bir ürün tasarlamış; adı Tirinity.

Trinity, Hristiyanlıkta teslis/üçlemek anlamına gelmekle beraber şirket tevriye sanatını kullanarak rüzgar gülünde bulunan üç adet rüzgar bıçağını da bu isimle anlatmaya çalışmış. Hem rüzgar gülü hem teslis!! Neyse konumuz bu değil.

Girişimi veya projesi olan firmaların/kişilerin başvurduğu Kickstarter isimli bir organizasyon var. Buraya ürününüzü gönderiyorsunuz, bunun hayata geçmesi gereken fiyatı yazıyorsunuz, insanlardan girişiminize katkı sağlamanızı bekliyorsunuz. Janulus firması Kickstarter’da Trinity için 50 bin dolar istemiş, projeye o kadar ilgi gösterilmiş ki, şimdiden 100 bin doları geçmiş.

Önce Trinity ile ilgili videoyu izleyelim, özellikleri sonra;

Özellikleri

  • 4 farklı boyda farklı enerji ihtiyaçları için tasarlanmış.
  • 50, 400, 1000 ve 2500 watt’lık modelleri mevcut.
  • Monte etmesi çok kolay.
  • Pilleri elektrikli araba piliyle aynı; güvenilir ve dayanıklı,
  • 50Watt’lık ilk 50 ürün 369 dolar gibi mâkul bir fiyatla satılıyor,
  • Hafif ve taşınabilir ürün 650 gr’dan başlıyor. En büyük boyu 19 kg,
  • En güçlü modeli ev için elektrik üretebiliyor ve depolayabiliyor,
  • Mobil cihazlar üzerinden kumanda etmek mümkün.

Trinity ile İphone'unuzu doğada şarj edebilirsiniz.
Trinity ile İphone’unuzu doğada şarj edebilirsiniz.

Nisan 2016’da piyasaya çıkarılması planlanan ürünü daha detaylı incelemek ve sipariş vermek için aşağıdaki linklere tıklayabilirsiniz:

Janulus

Kickstarter Proje Sayfası

22 Haziran 2015 Pazartesi

Kan Akışımızı ve Ses Dalgalarını Görüntüleyen Hareket Mikroskobu

Kan Akışımızı ve Ses Dalgalarını Görüntüleyen Teknoloji:

Hareket Mikroskobu (Motion Microscope)

Google’ın Araştırma Ekibi’nde çalışan Michael Rubinstein ve ekibi, Hareket Mikroskobu adını verdikleri muhteşem bir teknoloji üzerinde çalışmalarını yürütüyor. Çıplak gözle görülmesi mümkün olmayan hareket ve renklerdeki değişimleri videoya alan bu mikroskop, bildiğimiz mikroskopların aksine görüntüleri piksel bazında işleyerek kalp atım hızımızı ve damarlarımızdaki kanın akışını görünür kılıyor. Bunun yanında bir cips paketi üzerine yansıyan ses dalgalarının hareketini görüntüleyerek uzaktan o odadaki konuşmaları canlandırabiliyor.

Hareket Mikroskobu (Motion Microscope)
Hareket Mikroskobu (Motion Microscope)

Normal mikroskoplar nesneleri büyütmek için optikleri kullanırken hareket mikroskobu, bir video kamera ve görüntü işleme teknolojisi yardımıyla nesne ve insanlardaki en küçük hareketleri ortaya çıkarıyor. Bu da bizim dünyaya tamamen farklı bir gözle bakmamızı sağlayacak.

Derimiz altından kan akarken derimizin rengi çok hafif değişir ve biz bunu göremeyiz. Kalbimizin atım hızını da uzaktan çekilen bir video ile nasıl tespit edebiliriz? Bir insanın yüzüne bakınca duygu ve düşüncelerine paralel deri altından akan kanın değişimi görünse ne güzel olur? İşte bunları görebilir hale getiren bir teknoloji bu mikroskop. Bunun nasıl olduğunu Rubinstein şöyle açıklıyor:

Peki bunu nasıl yapıyoruz? Temel olarak, zamanla her pikselde kaydedilen ışıktaki değişimi analiz ediyoruz ve bu değişimleri hareketlendiriyoruz. Görebilmemiz için onları büyütüyoruz. İşin zor kısmı o sinyallerin, istediğimiz değişimlerin aşırı belirsiz olması. Bu yüzden, onları videolarda her zaman olan gürültüden ayırırken çok dikkatli olmamız gerekiyor. Bu yüzden, çok akıllı görüntü işleme teknikleri kullanarak videodaki her pikselin renginden kesin ölçümler elde ediyor ve sonra zamanla rengin değişim şeklini buluyor ve sonra bu değişimleri büyütüyoruz. Onları büyüterek bize bu değişimleri gösteren bu tür abartılı veya büyütülen videolar yaratıyoruz.”

Bunun yanında uzayda boşluğa savrulan ses dalgalarını bir şekilde toplayıp geri döndürerek sesin orjinaline ulaşmak da bu teknolojiyle mümkün. En çok hoşuma giden tarafı da bu zaten. Evrende kimsenin sesinin kaybolmadığını bir şekilde bu seslerin elde edilebileceği yıllar önce söylenmişti. Bu teknoloji geliştirilirse belki de tarihte yer alan ünlü şahsiyetlerin seslerine bir şekilde ulaşabiliyor olacağız.

Aşağıya Rubinstein’ın zevkle izleyeceğinizi umduğum TED konuşmasını ekliyorum. Video içinde kendi videolarınızı da benzer şekilde görüntüleyebilecek web adresi bulunuyor, aynı şeyleri kendiniz de yapabilirsiniz.

15 Haziran 2015 Pazartesi

Havada Sizi Takip Eden Drone Kamera Lily

Havada Sizi Takip Eden Drone Kamera Lily

İnsansız hava araçları(İHA) sınıfında yer alan ve uzaktan kumanda edilen aletlere verilen genel isim drone. Farklı kullanım amaçları olan bu cihazlar son zamanlarda son kullanıcıya kadar inmiş durumda ve firmalar çok farklı uygulamalar için bu drone’ları üretiyor.

Lily Drone Kamera Sizi Takip Ediyor.
Lily Drone Kamera Sizi Takip Ediyor.

Alibaba gibi büyük e-ticaret firmaları, belli ağırlığa kadar gönderilerini bu drone’lara müşterilerine iletmeyi planlıyor ve bunla ilgili çalışmalar yürütüyor. Bir nevi helikopter diyebileceğimiz bu cihazlar, üzerine takılan kameralarla daha işlevsel hale gelebiliyor ve yerden uzaktan kumanda ile kontrol ediliyor.

Bu yazıya konu olan drone ise yerden kumanda edilmeye gerek duymaksızın havaya attığınızda sizi belli bir yükseklikten takip edebiliyor!! Kullanıcı üzerinde drone ile haberleşmeyi sağlayan küçük bir cihaz bulunuyor. İlginç tanıtım videosu olan Lily Camera‘nın kullanımı gayet kolay:

3 farklı modeli olan Lily Camera, sporcular, kayakseverler ve rafting gibi sporlarda çok kullanışlı gözüküyor. Film, dizi yapımcıları ve klip çekmek isteyen profesyoneller için birebir. Amatör kullanımda da işe yarar gözüküyor.

Kendi internet sayfasından sipariş verebiliyorsunuz, Şubat 2016’da ise gönderimi sağlanacak. Şimdilik fiyatı 519 USD. Belki bizim gibi kullanıcılar için lüks olabilir ama adrenalin içeren sporları yapanlar için güzel bir klip çekmenizi sağlayabilir.

Detayları ve teknik özellikleri için kendi sitesini ziyaret edebilirsiniz.



29 Mayıs 2015 Cuma

Belki Bir Gün Beyinlerimiz de İnternete Bağlı Olacak?

Belki Bir Gün Beyinlerimiz de İnternete Bağlı Olacak?

Akıllı diye tabir ettiğimiz tüm cihazların internete ve dolayısıyle birbirine bağlı olması fikrine alıştık artık. Nesnelerin İnterneti (Internet of Things) denilen kavram, gelecek yılların ön plana çıkacak konusu. Evde kullandığımız tüm cihazlardan arabamıza, alışveriş yaptığımız mağazalardan şehir içindeki tüm alanlara kadar her şey birbirine bağlı olacak. Peki makine olmayan vücutlarımız da bir şekilde internete bağlı olabilir mi?

Beynimiz internete bağlı olacak mı?
Beynimiz internete bağlı olacak mı?

Bunun ilk adımı olarak araştırmacılar iki beyin arasında ilk e-posta gönderimi için çalışmalarını sürdürüyor. Aklımızdan geçen bir düşünceyi yan odadaki veya dünyanın herhangi bir yerindeki arkadaşımıza iletmek belki de ileride mümkün olacak.

Barcelona merkezli Starlab şirketi böyle bir çalışma yürütüyor. Hindistan’da bulunan bir adamın kafa derisine beyin dalgalarını kaydedip bilgisayara aktaracak bir düzenek takılıyor. Ayaklarını hareket ettirdiğini hayal etmesi, bilgisayara 0 (sıfır) komutunu iletiyor ve ellerini hareket ettirdiğini hayal etmesi ise 1 (bir). Daha sonra bu sıfır ve birler dizisi internet üzerinden Fransa’nın Strasbourg kentindeki TMS Robot adı verilen bir cihazın bağlı olduğu bir adama gönderiliyor. Beyine güçlü fakat kısa elektrik darbelerini iletmek için tasarlanmış olan bu TMS Robot, gönderilen dataları (el veya ayak hareketi düşüncesini) algılamayı başarıyor. Basit gibi görünse de başlangıç olarak hiç de fena sayılmaz bence. Detaya bu adreste bakabilirsiniz.

Konuyla ilgili tek çalışma bu değil tabii. Harvard ve Washington Üniversitesi’nde benzer çalışmalar yürütülüyor. Washington Üniversitesi’nde uzaktan beyin iletişimiyle basit bir bilgisayar oyunu oynanmasını anlatan bu videoyu izleyebilirsiniz:

Bu çalışmalara ilaveten beynimizin yaydığı çok düşük frekanslı dalgaları çözebilme üzerine de araştırmalar yapılıyor. (Beynimiz alfa, beta, gama gibi frekanslar yayıyor. Bilinçaltımızı temizleme ve 25.kare konularında ayrı bir yazı yazmayı düşündüğüm için burada ayrıntıya girmiyorum). Bu frekansları çözebilirsek belki de karşımızdaki insanın aklından neler geçiyor, çözebileceğiz. Benzer mantık baz istasyonları çalışma sisteminde de var. Baz istasyonları belli frekanslarda yayın yapıyor, elimizdeki telefonlar o frekans bandında karşılıklı haberleşiyor. Bir arama geldiğinde telefonun zili çalıyor ve konuşuyoruz, normal haldeyken telefon, baz istasyonunda gelen frekansları dinliyor, tarıyor ve çözüyor diyelim….

Aslında zihinden bir başkasına düşünce gönderme veya zihin okuma diyebileceğimiz bu konu telepati adı altında çok uzun zamandır inceleniyor. Özellikle 2. Dünya Savaşı esnasında düşman devletlerin birbirlerinin gizli askeri planlarını ele geçirmek üzere psişik yetenekleri çok kuvvetli telepatları kullandığı biliniyor. Bir de eskilerin “hissi kablel vuku” dedikleri altıncı his konusu var ki, o da yeni bir şey değil.

Teknoloji geliştikçe binlerce yıldır insanların yapmak istediği bu tür konular artık normal sayılacak belki de gelecekte. Ama bu insanlara fayda getirecek mi, orası ayrı bir konu. Mevlana’nın Mesnevi’sinde hayvanların dilinden anlamak için Hz. Musa’ya yalvaran ve sonunda isteği kabul edilen ama başına gelmedik iş kalmayan bir kişinin hikayesi vardır, okumanızı tavsiye ederim. Belki de gelecekte böyle üstün sayılabilecek yeteneklerle donanmış insanlar, bizim bugünkü halimizden daha da mutsuz olacaktır. Teknoloji kullanımı arttıkça mutsuzluğumuz artıyor mu, bu da ayrı bir yazı konusu olsun.



24 Nisan 2015 Cuma

5G ve Nesnelerin İnterneti Bize Ne Getirecek?

26 Mayıs 2015 tarihinde yapılacağı açıklanan 4G ihalesiyle yıl sonunda başlanacak 4G hizmetinin bize neler getireceğini düşünürken Cumhurbaşkanı’nın “bir kaç yıl daha bekleyip 5G’ye geçelim” şeklindeki açıklaması tüm planların tekrar gözden geçirilmesine sebep oldu.

5G
5G

4G ve 5G Data Hızları ?

1G ile başlayan ve şu an hayatımızda 2G-3G olarak yer alan GSM sistemleri, en son 4G ile data miktarında 100 Mbit/s mertebelerine erişmiş durumda. Türkiye’de 3G kullanarak ortalama 5-30 Mbit/s hızlara erişirken, 4G’ye geçtiğimizde bu oran ortalama 100 Mbit/s’lere ulaşacak. Rakamlara ortalama diyorum zira hız miktarları, kapsama alanının iyi olmasına-kullanıcı miktarına vb bağlı. 5G ile ise bu rakam kullanıcı başına 1000 Mbit/s veya 1 Gbit/s olacak. Aşağıdaki slayt GSM sistemlerinin 1G’den 5G’ye gelişimini kabaca gösteriyor:

İlk anda şu an 3G ile elde ettiğimiz hızlar telefonlarımızla yaptığımız bir çok işleme yetecek görünüyor. Maillerin okunması, internet ve sosyal medyada dolaşma ve youtube videolarını izleme gibi gereksinimler için 3G yeterli. Saniyede 100 mbit hızlara ulaşmak, bugüne kadar yapageldiğimiz işler için hayli hayli yetecektir. Burada devreye “nesnelerin interneti / internet of things” kavramı giriyor. Bu kavramı son yıllarda çokça duymaya başladık, giderek daha fazla duyacağız.

Nesnelerin İnterneti / Internet of Things

Aslında Türkçe’ye “şeylerin interneti” olarak çevirebileceğimiz bu ifade, ilk olarak MIT’de çalışan ve RFID sistemlerinin standartlarını oluşturan Kevin Ashton tarafından dile getirilmiş.

Nesnelerin İnterneti / The Internet of Things
Nesnelerin İnterneti / The Internet of Things

Aklımıza gelebilecek tüm teknolojik cihazların çeşitli haberleşme protokolleri yardımıyla birbiriyle haberleşmesi şeklinde özetleyebiliriz konuyu. Akıllı evler, akıllı şehirler (ayrı bir yazı konusu olacak) gibi kavramların hayata geçebilmesi için cihazların birbiriyle haberleşmesi şart. Örneğin buzdolabınız, içindeki etin azaldığını anlayacak ve internetten sipariş verecek, akşam siz eve geldiğinizde siparişiniz kapıda olacak. Evden çıkarken hareket sensörü bunu algılayacak, arabaya haber vererek çalışmasını ve kış günlerinde ısınmasını sağlayacak vs vs. Daha çok örnek için bu yazıma bakabilirsiniz.

Bu ve buna benzer yüzlerce örneği hayata geçirebilmek için bu cihazların birbirleriyle haberleşmesi şart demiştik. Peki bu nasıl olacak? Evimizdeki kablolu/kablosuz adsl ile olmayacak tabii. Bunun için 4G ve 5G gibi mobil sistemlere ihtiyaç var.

Nesnelerin İnterneti - 2020  Tahminleri
Nesnelerin İnterneti – 2020 Tahminleri

Yukarıdaki resimde görüldüğü üzere, yapılan tahminlere göre 2020 yılında 25 milyardan fazla cihazın birbirine bağlı olacağı ve 50 trilyon gigabit datanın kullanılacağı öngörülüyor. Bu muhteşem rakamlara ulaşabilmek de, şu an kullandığımız 3G’nin sağladığı data miktarı ile mümkün değil. O yüzden 4G ve 5G’ye ihtiyaç var.

Dünyada Hangi Ülkeler 4G-LTE Kullanıyor?

Aşağıdaki harita Aralık 2014 itibariyle dünyada LTE (4G) kullanan ülkeleri gösteriyor:

LTE Kullanan Ülkeler
LTE Kullanan Ülkeler

Kırmızı : LTE kullanan ülkeler / Mavi : LTE’ye geçmeyi planlayan ülkeler / Gri : Henüz LTE yok.

Bu harita 2014 sonu olduğu için Türkiye yok, olacaktı ama henüz net olmamakla beraber sanırım Mayıs ayındaki ihale iptal edilecek.

5G Ne Zaman Gelecek?

5G’nin en erken 2020 yılında gelebileceğini söyleyebiliriz, çünkü henüz daha standartları oluşturulmadı! Bu standartları oluşturmak için 5G ile ilgili çalışmaları yapan NGMN (Next Generation Mobile Networks – Gelecek Nesil Mobil Ağlar) birliği var. Operatörler, telefon üreticileri, üniversite ve araştırma şirketlerinden oluşan bu birlik, 2020 yılı sonrası 5G’yi kullanabilmek için çalışmalar yapıyor. NGMN dışında da farklı ülkeler bağımsız olarak 5G testleri yapıyor. Samsung bu anlamda çalışma yapıyor ve 2018 yılında Güney Kore’de yapılacak Kış Olimpiyatları’nda bu teknolojiyi denemek istiyor. Dolayısıyle 5G’nin bizim ülkemize gelmesi en erken 2020 yılının sonlarına doğru olabilir diye düşünüyorum.

Bu arada 4G ve 5G’nin istenen hızlarda verimli çalışabilmesi için fiber ağların çekilmesi de gerekiyor. Türkiye’de fiber internet var fakat istenilen düzeyde değil. 4G’ye geçtiğimizi varsaysak bile fiber olmadan bu işin yürümeyeceği aşikârdır.

5G ve Nesnelerin İnterneti Bize Ne Getirecek?” sorusuna cevap ararken eğer 4G’yi yapmayıp 5G’yi beklersek yaklaşık 5-6 yıl boyunca 3G ile hayatımızı sürdürmeye devam edeceğiz fakat 4G’nin getirdiği yeni teknolojilerden de uzak olacağız. 2009’da başlayan 3G hizmeti sayesinde 6 yıldır yüksek hızların getirdiği nimetlerden faydalanıyoruz. 2G varken telefonu bilgisayara bağlayıp maillerinize baktığınız o günleri hatırlayın veya web’de bir sayfaya girmeye çalıştığınızı. Nereden nereye geldik, artık 3G ile bağlıyken bu tür yavaşlığı kabul etmiyor ve şikayet ediyoruz. Dünya 4G’nin getirdiği hızla teknolojik anlamda ilerlerken biz bundan mahrum kalacağız. 5G’yi 5 yıl bekleyelim mi yoksa 4G’ye geçelim mi sorusu, fayda/maliyet anlamında etraflıca irdelenmesi gereken önemli bir konudur.



22 Mart 2015 Pazar

İlk Yerli Harita Uygulaması Gezgin ve Rakipleri

Türkiye’nin ilk yerli gözlem uydusu olan RASAT‘ın gönderdiği görüntüler, son kullanıcı tarafından Gezgin isimli bir web sitesinden izlenebiliyor. 2011 yılında uzaya fırlatılan RASAT, sistem tasarımı ve mühendisliği bizim tarafımızdan yapılan bir uydu, o yüzden bu anlamda öne çıkıyor.

İlk yerli uydu-RASAT
İlk yerli uydu-RASAT

2001’de BİLSAT, 2011’de RASAT ve 2012’de GÖKTÜRK-2 uydusunu fırlatarak çok geç de olsa uzay yarışına biz de katıldık. Tabii bu uydular yer gözlem uyduları olarak adlandırılıyor ve haritacılık, afet izleme, tarım, çevre, şehircilik ve planlama çalışmalarında kullanılıyor.

Yerli Uzay Projelerinin Mihenk Taşı: RASAT

Uzay yarışında çok geç kaldığımızı söyledik fakat bir yerden de başlamak gerekiyor. Kalkınma Bakanlığı destekli ve Tübitak Uzay tarafından yürütülen bu projelerde RASAT, ilk yerli üretim uydu olma özelliğini taşıyor. Uyduda, yerli olarak tasarlanan ve üretilen BiLGE isimli uydu görev bilgisayarı, T-REKS isimli X-Bant haberleşme sistemi ile GEZGİN isimli gerçek zamanlı görüntü işleme modülleri kullanılıyor. 7,5 metre siyah beyaz, 15 metre renkli görüntüleme yeteneğine sahip RASAT, 93 kg ağırlığında ve hiçbir kısıtlama olmaksızın dünyanın her yerinden görüntü alabiliyor. RASAT çektiği görüntüleri TÜBİTAK UZAY’ın Ankara’daki yer istasyonuna iletiyor. Milli uydunun çektiği görüntülerle Türkiye’nin iki boyutlu uydu görüntü veri tabanı oluşturuldu. Güncelliğin sağlanması amacıyla çekilen yeni görüntülerle veri tabanı her geçen gün daha da zengin hale getiriliyor. Yeryüzünden 700 kilometre yükseklikte bulunan uydu, dünya çevresini 98 dakikada turluyor.

Bu bilgilerden sonra elde edilen görüntülerin son kullanıcıya sunulduğu GEZGİN isimli web sayfasına bakalım. Devlet kurumları bu siteye üye olarak dosyaları indirebiliyor, bizim gibi son kullanıcılar ise arama yaparak bu harita uygulamasını kullanabiliyor.

İlk yerli harita uygulaması Gezgin
İlk yerli harita uygulaması Gezgin

Önce www.gezgin.gov.tr isimli adresten uygulamaya giriyoruz. Uygulamada sol taraftaki menülerde yer alan farklı kategorilere göre aramamızı yapabiliyoruz. Çizime göre, sınırlara göre, yer ismine göre ve koordinat ile ara seçenekleri var. Bu uygulamaya rakip olarak kullandığımız Google Maps ve Yandex Harita, tabii ki uydu fotoğraflarının kalite ve çözünürlüğü olarak çok daha iyi. Burada bir örnek üzerinden gideceğim.

Örneğimizde Ankara,Kızılay adresini arayacağız. Bu adresi yazdığımızda üç farklı uygulamada ekrana gelen görüntüler şöyle:

Google Maps:

Google Maps-Kızılay
Google Maps-Kızılay

Yandex Harita:

Yandex Harita-Kızılay
Yandex Harita-Kızılay

Gezgin:

Gezgin - Kızılay
Gezgin – Kızılay

Görüldüğü üzere Gezgin, diğerlerine göre çözünürlük açısından çok gerilerde kalıyor. Gezgin’de daha fazla zoom in yapılamazken diğer harita seçeneklerinde daha fazla zoom in yapılarak apartman seviyesinde görüntü elde edilebiliyor.

Bu karşılaştırmayı Gezgin’i kötülemek için yapmadım. Sadece gidecek daha çok yolun olduğunu göstermek istedim. Aslında Gezgin, geçen yıl Ağustos ayında kullanıcılara sunuldu. İlk zaman bu yazıyı yazmayı düşünmüş fakat geliştirmeler olabilir diye beklemiştim. Ama gördüm ki, fazla bir gelişme olmamış hali hazırda. Son kullanıcı olarak bizler bilgisayar ve telefonlarımızda navigasyon olarak zaten çoğunlukla Google Maps, Google Earth, Yandex kullanıyoruz. Nokia eskiden bu konuda çok iyiydi ama rekabeti kaybedince silindi gitti. Şimdilerde Here isimli uygulamasıyla tutunmaya çalışıyor. İphone’un Google Maps’i bırakıp kendi harita uygulamasını kullanması, hataların düzeltilmesine rağmen hala iyi değil. Gezgin’in gelişmesi için çözünürlüğü daha yüksek uydularımızı uzaya göndermemiz şart görünüyor.

Bu satırlarda uzay ile ilgili önemli bulduğum gelişmelere yer veriyorum. Çoğunlukla NASA, biraz da ESA’dan . Elbette bizden de gelişmeler vermek isterim. Diğerlerine bakınca bizim 50 yıl geriden geldiğimiz aşikâr. Yine de ipin ucunu bırakmamalıyız. Hep söylenir ya, sanayi devrimini kaçırdık bâri bilgi çağını kaçırmayalım. Şu aralar yaşadığımız dolar krizi de, bu anlamda yapılan tartışmaları beraberinde getirdi. İhracatımız maalesef yüksek teknolojili ürünlere dayalı değil (daha önce bir şeyler yazmıştım). Sıcak parayla dönen ekonomi gün gelir çark eder, vesselam.

Detaya inmek isterseniz:

Tübitak Uzay

https://www.gezgin.gov.tr

16 Mart 2015 Pazartesi

Akıllı Telefonları Anahtara Dönüştüren Jani

Elinizi cebinize atmadan telefonunuz yardımıyla kapınızın veya garajınızın otomatik açılmasını ister miydiniz?

Jani ismi verilen akıllı anahtar giriş sistemiyle bu gerçekleşebiliyor.

Jani, akıllı anahtar sistemi
Jani, akıllı anahtar sistemi

Akıllı telefonları anahtara dönüştüren bu sistem, apartman kapılarından otomatik bariyerlere, garaj kapılarından turnike sistemlerine kadar geniş bir yelpazede kullanılabiliyor. Teknolojisi ise basit: Android ve IOS işletim sistemli akıllı telefonlara yüklenebilen uygulama, kapılara takılan Jani cihazıyla bluetooth yardımıyla haberleşiyor.

İnsanları anahtar, kumanda ve giriş kartlarından kurtarmayı hedefleyen Jani, basit kurulumu ile hayatı kolaylaştıran bir uygulama gibi görünüyor. Bu açıdan hoşuma gitti. Hoşuma giden bir diğer yanı da bu sistemin Türk girişimciler tarafından bulunması.

Indiegogo isimli bir platform var. Bu platformda çeşitli kategoriler altında size ait yeni girişimler için kampanya başlatabiliyor ve insanlardan bu girişime kaynak sağlayabiliyorsunuz. Belirlediğiniz belli bir fiyata kadar kaynak sağlarsanız ürününüzü hayata geçirebiliyorsunuz.

Jani de Indiegogo’da yer alıyor ve bu ürün için kaynak bekliyor. Konulan hedef kaynak 40.000$. Eğer girişimi beğenirseniz siz de kaynak aktarımı yapabilirsiniz.

Jani Özellikleri ve Güvenlik Konusu

Jani akıllı giriş sistemini, kapı-garaj gibi yerlere kolayca monte edebiliyoruz. Sonrasında ise yapılacak şey, akıllı telefonumuza ilgili uygulamayı yüklemek. Sistem bluetooth ile çalışıyor. Jani, kullanıcıya uygulama üzerinden sistemi açıp kapama, misafirlerle anahtar paylaşımı ve hatırlatmalar yapabiliyor.

Jani çalışma yapısı
Jani çalışma yapısı

Proje hoşuma gitmekle birlikte güvenlik problemi konusunda biraz daha iyileştirmeler yapılabilir diye düşünüyorum. Güvenlik açısından yapılabilecekler iki şeyle sınırlanmış: Otomatik girişin kapatılması ve kapı-telefon arasındaki mesafenin kısıtlanması.

 

Jani Güvenlik Ayarları
Jani Güvenlik Ayarları

Sistemle bluetooth üzerinden haberleşen telefon hacklenirse isteyen kişi kapınızı, garajınızı vs açabilir. Bu açıdan sistemin güvenliğinin biraz daha artırılması şart görünüyor.

Bu ve benzeri açıdan geliştirmeye açık olan Jani akıllı anahtar sistemini, insan hayatını kolaylaştıran güzel bir fikir, güzel bir girişim olarak görüyor ve destekliyorum.

Jani için Indiegogo kampanyasına buradan ulaşabilirsiniz. Eğer sizin de yeni girişimleriniz var ve kaynak bulmayı isterseniz Indiegogo‘dan faydalanabilirsiniz.

10 Mart 2015 Salı

Apple Watch Hayatımıza Nasıl Bir Yenilik Getirebilir?

Giyilebilir Teknolojiler konusunda bize en yakın olanı sanırım akıllı saatler olacak. Bu konuda bir çok farklı ürün üzerinde çalışılıyor. Daha önce hoşuma giden ilginç ürünleri bu sayfalara konuk etmiştim. Fakat bunlar arasında akıllı saatler ön plana çıkarak hayatımızda daha çok yer alacak gibi görünüyor.

Apple Watch
Apple Watch

Apple, merakla beklenen son tanıtımıyla yeni Macbook ve Apple Watch ürünlerini tanıttı. Bu tanıtımda öne çıkan tabii ki, Apple Watch idi. Üç farklı versiyonla satışa çıkacak olan ürün, Apple’ın deyimiyle “Şimdiye kadarki en kişisel teknolojimiz“.

Önce kısa bir Apple Watch tanıtım filmi:

https://www.youtube.com/watch?v=1Ql0Z8Il73s

24 Nisan tarihinde satışa sunulacak ürün, her zaman olduğu gibi ilk etapta ülkemize gelemeyecek maalesef. Ürünle birlikte IOS 8.2 işletim sistemi versiyonu da kullanıcılara sunuldu. Ürünü kullanabilmek için IOS 8.2 kurulu İphone 5 ve üstü cihazımızın olması gerekiyor.

Apple Watch, bluetooth ve wifi üzerinden telefonla haberleşiyor. Saatin içinde nabız sensörü, GPS ve ivme ölçer var. Bu sayede günlük fiziksel aktivitelerin ölçülmesi sağlanıyor. Bisiklet sürmek gibi aktivitelerde de GPS’den faydalanıyor. 18 saate kadar dayandığı söylenen pili günlük kullanım için uygun gibi görünüyor ama denemek lazım tabii…

Apple Watch Üç Farklı Versiyonu
Apple Watch Üç Farklı Versiyon

Üç farklı versiyonla piyasaya sürülecek cihazın fiyatları Sport ile 349 $’dan başlıyor ve Edition modelinde 10.000 $’a kadar çıkıyor. Edition modeli 18 Karat altın, bu yüzden fiyatı bu kadar pahalı.

Ürünle ilgili daha detaylı bilgilere Apple’ın kendi sitesinden ulaşabilirsiniz. Şimdi cihazın özelliklerine bakarak hayatımıza nasıl bir yenilik getirebileceğine değinelim.

Apple Watch Nasıl Bir Yenilik Getirebilir?

Akıllı saatler konusunda Apple Watch ilk değil. Daha önce Samsung’un ürettiği Gear serisi var. Ve tabii başka markalar da. Kendi açımdan İphone ve İpad kullanan biri olarak Apple Watch’e gereksinim duyar mıyım bilmiyorum. Bunu, Apple Watch ile gelen özellikler açısından değerlendirmekte fayda var. Bu özelliklere bakarak hayatıma nasıl bir yenilik getirebilir diye düşünebilirim.

Apple Watch Özellikleri

Bu irdelemeyi, Apple’ın ürünle ilgili öne çıkardığı özelliklerden hareketle yapacağım.

Zaman Yönetimi

Takvim ve kişilere bağlı olarak çalışan cihaz, zamanımızı çok daha iyi yönetebileceğimizi vurguluyor. Kişisel imaj açısından saat takmanın önemini bilsem de, kolumda yaptığı ağırlık ve zamanı öğrenme ihtiyacımı telefondan giderebildiğim için 4-5 yıldır saat kullanmıyorum. Apple Watch, bu anlamda bana bir şey katmayacak. Randevularımı telefondan takip edebiliyorum.

İletişim Yeni Yolları

Bu saat mail, mesaj ve telefon görüşmelerimiz için çok daha kolay ve verimli bir iletişim yolu olduğunu iddia ediyor. Aynı şeyleri telefondan çok daha rahat yapabilirken 38 veya 42 mm. boyutundaki bir cihazda mail okumak, mesajlara cevap vermek çok da kolay olacağa benzemiyor.

Sağlık ve Fitness

Aslında bu ürünün en önemli özelliği, fiziksel aktivitelerle ilgili verileri toplayıp bize sunması diyebiliriz. Yukarıda da bahsettiğim gibi nabız ölçeriyle nabzımızı ölçecek, adımlarımızı sayacak vs. IOS 8.0’ın en öne çıkan özelliği sağlık uygulamasıydı fakat şu an kadar kullandığımı söyleyemem. Sağlıkla ilgili tüm kişisel verilerimi buraya gireceğim bir uygulama, bana pek kullanılır gelmedi. Verilerimin nereye gittiği de cabası!! O yüzden Apple Watch’un bu özelliği de beni pek cazip etmedi diyebilirim.

Yukarıda saydığım bu özelliklere sahip bir akıllı saat, hali hazırda kullanmakta olduğum telefonun yerini alamaz diye düşünüyorum. Zaten bunları telefonda yapabiliyorum. Bir de neden saat kullanayım ki? Telefonun bataryası günü tamamlamaya yetmezken bluetooth ve GPS açık bir halde kullanacağım saat, telefonun bataryasını daha da çabuk bitirecektir.

Tüm bunlar bir yana, fiyatı da ucuz değil. Alabileceğiniz bir ürün 1000 TL’den başlıyor. Belki ileride yeni versiyonları çıkar, fiyatı biraz daha ucuzlarsa kullanılabilir.

Giyilebilir teknolojilerle ilgili daha önce yazdığım yazılar da ilginizi çekebilir. Benim favorim özellikle Akıllı Bileklik.

Akıllı Bileklik Cicret

Altıncı His Teknolojisi

Intel Giyilebilir Teknoloji Yarışması

18 Şubat 2015 Çarşamba

12. ODTÜ Robot Günleri Etkinliği

12.Uluslararası ODTU Robot Günleri, bu yıl 7-8 Mart 2015 tarihlerinde düzenleniyor. ODTÜ Robot Topluluğu tarafından her yıl düzenlenen etkinlik, 8 farklı kategoride robot yarışmalarına sahne oluyor.

ODTÜ Robot Günleri
ODTÜ Robot Günleri

Yarışmaların yapılacağı 8 farklı kategori ve detayları şöyle:

Arama & Kurtarma
Bu kategorideki amaç, iki robot arasında haberleşme sağlanarak, bir robotun diğeri tarafından temsili bir şekilde kurtarılması.

Sumo
Adını Japon “Sumo” kültüründen alan bu kategoride robotlar birbirlerini dohyo adı verilen pistten atmak için mücadele ediyor.

Çoklu Mini Sumo
Sumo kategorisine benzer şekilde takım arkadaşı olan robotlar haberleşerek diğer takım üyelerini pistten dışarı atmaya çalışıyor.

Mayın Tarlası
Robot, daha önceden yerlerini bilmediği mayınlarla(mıknatıs) döşenmiş bir pistte mayınsız noktaları tercih ederek yolunu çizmeye çalışıyor.

Labirent Çözen
Malum olduğu üzere labirentten en önce çıkabilen robot yarışmayı kazanıyor.

Çöp Toplayan

Bu kategoride robotlar, farklı renklerdeki çöpleri kendi renklerindeki kutulara atarak en yüksek puanı toplamak için yarışacak.

Çizgi İzleyen
Bu kategori robotları, siyah zemin üzerindeki beyaz çizgiyi veya beyaz zemin üzerindeki siyah çizgiyi takip etmeyi amaçlıyor.

Serbest
Serbest kategorisi robotlarının herhangi bir boyut veya ağırlık sınırlamasına uyma şartları yoktur. Bu robotların değerlendirilmesi her sene farklı üniversitelerden davet edilen Hocalar tarafından yapılmaktadır. Değerlendirme sırasında göz önünde bulundurulanlar otonomluk, yaratıcılık, günlük hayata uyarlanabilirlik gibi konulardır.

Robot teknolojisine olan hevesim hiç dinmediği için ülkemizde yapılan bu etkinliği önemsiyorum. Üniversite-Sanayi işbirliğinin önemi her zaman dile getirilmiştir, kalkınmamız için bu işbirliği şarttır. Aksi takdirde üniversitede yapılan bilim, kampüsten dışarı çıkmayarak teorik olarak kalacak ve sanayiye katkısı olmayacaktır. Son 10 yıldır ekonomideki gelişim, maalesef inşaat sektörüyle ilerliyor ama bunun sürdürülebilir olmayacağı aşikardır. Robot teknolojisi de bu anlamda sanayiye katkı sağlayacaktır. Dünyanın büyük şirketleri robotla ilgili teknolojilerinde epey ilerdeler. Belki onlara hemen yetişemeyeceğiz ama hiç olmazsa bu etkinlik bile ülkemizde amatör-profesyonel anlamda robot meraklılarını teşvik etme anlamında önemli.

Geçen yıl yapılan etkinlikle ilgili videoyu aşağıya ekliyorum.

7-8 Mart tarihlerinde yapılacak bu etkinliğe kaçırmayın derim.

ODTÜ Robot Topluluğu ile ilgili detaylı bilgi almak için bu adrese bakabilirsiniz. Projeler, dokümanlar ve eğitimler ilginizi çekebilir. Ayrıca yarışmayla ilgili de bu adresten bilgi alabilirsiniz.

6 Şubat 2015 Cuma

Sanal Gerçeklik Kavramı ve Bu Hayat Bir Rüya mı?

Sanal Gerçeklik (Virtual Reality) kavramını mutlaka duymuşsunuzdur. Bilgisayar tarafından simüle edilen, aslında var olmayan fakat sizi o gerçeğin içindeymiş gibi hissettiren teknoloji diyebiliriz kısaca.

Sanal Gerçeklik / Virtual Reality
Sanal Gerçeklik / Virtual Reality

Daha çok oyun konsollarında kullanılan sanal gerçeklik teknolojisi, son zamanlarda gelişme göstererek farklı disiplinlerde de kullanılmaya başladı. Eski cihazlar büyük ve hantalken şimdikilerse daha küçük ve kullanışlı bir hal almaya başladı. Büyük firmaların bu alana yatırım yapmaları da gelecekte sanal gerçeklik uygulamalarının daha çok hayatımıza gireceğini gösteriyor. Örneğin Oculus Rift, geçen yıl Facebook tarafından 2 milyar dolara satın alındı. Playstation ve Nintendo gibi firmalar zaten konu üzerinde çalıştırmalarını yürütüyor. Sony Project Morpheus, Samsung Gear VR, Google Cardboard ve en son Windows 10 tanıtımı esnasında sunulan Microsoft Hololens. Bu ürünler kendi alanlarında tatlı bir rekabet içinde. Peki sanal gerçeklikle ne yapılabilir? Sadece oyun oynamak için mi bu kadar yatırım yapılıyor bu teknolojiye? Tabii ki hayır. Birçok alanda olduğu gibi burada da öncelik askeri uygulamalarda. Askerlerin farklı ortam / ülkelerde yapacağı operasyonlar, sanal gerçeklikle simüle edilebiliyor. Pilotların kullandığı uçuş simülatörleri biliniyor. Bunun yanında ise tıp, eğitim, sanat ve mühendislik gibi alanlarda da kullanımı artmaya başladı. Güzel bir örnek, fobileri olan insanlar için sanal gerçekliğin kullanımı. Fobilerimizi yenmenin yolu, o korkunun üzerine gitmek. Uçak fobisi olan bir insanı uçağa bindirmektense uçuş simülatörüne bindirmek daha kolay ve basit. Örümcekten korkan bir insan için de keza.

En son Microsoft’un tanıttığı Hololens tanıtım videosu çok hoşuma gitti, burada paylaşmak isterim:

https://www.youtube.com/watch?v=aThCr0PsyuA

Sanal gerçeklik kavramıyla ilgili daha detaylı bilgi almak için şu adrese bakabilirsiniz.

Şimdi gelelim yazının ikinci bölümüne….

Yoksa bu hayat bir rüya mı / sanal gerçeklik mi?

Sanal gerçeklik teknolojisi, son 30 yılda gelişen bilim ve teknolojiyle, zaten bizi sürüklediği sanal alemi daha da kesifleştirmiyor mu? Malum, sosyal medyaydı, bilgisayar oyunlarıydı derken sanal bir dünyada yaşıyor hale geldik. Çocuklarımız bahçede oynamak yerine sanal alemde geziyor eleştirileri yapıyoruz. Sosyal ilişkiler yerini sanal iletişim kanallarına bıraktı. Durum böyleyken hayatımıza bir de sanal gerçeklik kavramı girdi. Kapadokya’yı bizzat gezmek yerine 3 boyutlu gözlüğümüzü takarak sanal bir şekilde gezmek ne kadar doyurucu? Bu sorular uzayıp gidebilir. Benim asıl gelmek istediğim konu; sanal gerçeklik kavramının bana, bu hayatın bir rüya mı olduğu düşüncesini çağrıştırması. Platon‘un meşhur Mağara Metaforu vardır:

Platon Mağara Metaforu
Platon Mağara Metaforu

“Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük bir şekilde oturmaya mahkumdur. Başlarını arkaya çeviremeyen bu insanlar mağaranın kapısından giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedir. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkarak gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girerek gördüklerini anlatmaya çalışır fakat içeridekileri, duvarda gördüklerinin sanal olduğuna-gerçek hayatın mağara dışında olduğuna inandıramaz”.

Görüldüğü üzere mağara içindeki insanlar (bizler??), sanal gerçeklik içinde hayatlarını gerçek yaşamdan habersiz geçirmektedir. Yoksa bizler de bu hayatın asıl anlamından uzak mı yaşıyoruz? Platon dışında başka örnekler de vermek isterim. Hz. Peygamberimiz(s): “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” ve “Ölmeden evvel ölünüz” buyurmuştur. Yoksa yaşadığımız bu hayat bir rüya mı? Gerçekten uykuda mıyız? Ölünce mi uyanacağız, o bilinmez gerçeği o zaman mı göreceğiz? Peygamberimiz söylediğine göre bu muhakkak doğrudur. Bir de Hz. İbn-i Arabi’nin “Bu hayat bir hayaldir, hatta hayal içre hayaldir” sözü var ki, benzer manaya gelmektedir. O zaman bu müthiş gerçeğe nasıl ulaşacağız? Bu gerçekten bigane kuru bir hayat sürüp gidecek miyiz? Nasılsa öldükten sonra gerçeğe ulaşacağız ama mühim olan burada buna vakıf olmak. Bilge, Evliya, Erenler dediğimiz insanlar neye ermiştir? İşte bahsettiğimiz bu gerçeğe. Onlar ölmeden evvel ölmüşler ve bir anlamda sanal gerçeklikten kurtulmuşlardır. O zaman bize düşen, bu gerçeğe ulaşmak için çabalamak, gayret etmek, eşya ve hadiselerin iç yüzüne vakıf olan bu insanların izinden gitmektir, vesselam…



2 Şubat 2015 Pazartesi

İsveç'te Çipli İnsan Dönemi Resmen Başladı

Deri altına yerleştirilebilen elektronik çip teknolojisi, pek yeni olmamakla beraber etik değerler açısından çokça tartışıldığı için bugüne kadar uygulanamıyordu. Fakat İsveç‘li bir teknoloji şirketinin ürettiği çipler, yine İsveç’teki bir iş merkezinin kabulü sonrası insan derisi altına yerleştirilerek uygulamaya kondu.

deri-çip

Stockholm’deki Epicenter isimli yüksek teknoloji ürünü iş merkezinde şimdilik birkaç kişinin deri altına yerleştirilen bu çiple çalışanlar güvenlik kapılarından geçme, kafeteryadan alışveriş yapma, fotokopi makinelerini kullanma gibi işlemleri kartla değil ellerindeki bu çiple yapabilecekler. Şirkette toplam 700 kişi çalışıyor ve önümüzdeki aylarda tüm çalışanlara mekânı rahat kullanabilmeleri için çip takılması planlanıyor. Çipin nasıl takıldığıyla ilgili videoyu izleyelim, yorumlar sonra:

Pirinç tanesi büyüklüğündeki çip, dokunmatik kredi kartlarında da kullanılan radyo-frekans tanımlama (RFID) sistemi ile çalışıyor. Normalde bir doktor kontrolünde deri altına yerleştirilen çip, 1-2 hafta enfeksiyon riskine karşı doktor tarafından gözetim altında tutuluyor. Ekstrem bir durum olmadığında insana zarar vermiyor.

Deri Altına Yerleştirilen Çip
Deri Altına Yerleştirilen Çip

Çipin herhangi bir enerji kaynağına ihtiyacı bulunmuyor, bunun yerine deri üzerinde bir tarama aracı çalıştırıldığında aktif hale gelen 1 mm uzunluğunda manyetik bobin kullanılmış. Çipin üzerindeki minyatür bir transistör de sürekli olarak verileri iletiyor. Tarayıcı olmadan çip okunamıyor.

Şimdi aklıma takılan bazı sorulara geçebiliriz:

1- İsveç gibi demokrasi ve özgürlüklere çok düşkün bir ülkede böyle bir uygulamaya nasıl onay verildiğini anlamak mümkün değil. Şimdilik çok zararsız görülen bu uygulama, çipin içine yerleştirilecek ilave bilgilerle insanı zombiye bile dönüştürebilir!!

2- Geçen yıl Amerika’daki teknoloji şirketi Applied Digital Solutions, insanlara enjekte edilecek çipler için Florida Eyaletinde hükümete başvurarak izin istedi fakat bildiğim kadarıyla etik değerler açısından uygun görülmediği için hala hayata geçirilemedi.

3- Deri altına çip yerleştirme teknolojisi yeni bir şey değil. Özellikle hayvanlara uygulanıyor halihazırda. Hayvanların çiftliklerden kaybolmasını önlemek için kullanılıyor. İnsan üzerinde deneysel çalışmaların yapıldığı da biliniyor. Özellikle büyük devletler askeri uygulamalarda kullanıyor.

4- Arjantin Brezilya gibi ülkelerde kaçırma olayları çok olduğu için zengin kişiler, kendi istekleriyle bu çipi taktırıyor ve kaçırıldığında kurtulmayı ümit ediyor.

5- Pirinç tanesindeki bu çipin dışında çok daha küçük, enseye ve gözdeki görme sinirlerinin içine yerleştirilebilen bazı çipler de var ki, askerlerin uzaktan kontrolü için halihazırda kullanılıyor. Bu çip yardımıyla uzaktan insanları izleme, kontrol etme hatta elektromanyetik dalga iletimleriyle insanlara değişik eylemler yaptırılabiliyor. Sinir gazlarının neler yaptığı ortada…

6- Komplo teorisi dense de dünyada “tek dünya devleti” oluşturmaya ve insanları uzaktan kontrol etmeye çalışan bir durum var. Buna “Big Brother” desek daha tanıdık gelecek. Akıllı telefonlarımız ve internete giren bilgisayarlarımız sayesinde her daim bizi gözetliyorlar zaten (Obama’nın iphone kullanmasının neden yasak olduğunu hatırlayın). Çipler ise insanları uzaktan izleme ve kontrol etme isteğinin bir üst versiyonu diyebiliriz.

Sonuç olarak, suç ve terörizmin artışını engellemek bahanesiyle insanlara çip takılmasının önünün açılması isteniyor. Fotokopi makinesini kullanma, giriş kapılarının açılması, kredi kartının yerine kullanma gibi kulağa hoş gelecek konularla başlayan bu uygulamanın ilerisinde ne gibi felaketlere sebep olacağı unutulmamalıdır.

Konu hakkında siz neler düşünüyorsunuz?

29 Ocak 2015 Perşembe

Kolumuzu Ekrana Çevirebilen Akıllı Bileklik Cicret

Son birkaç yıldır giyilebilir teknoloji ürünleriyle ilgili çalışmaların öne çıktığını görebiliyoruz. Büyük teknoloji şirketleri bu yönde çalışmalarını sürdürüyor. İlk aklımıza gelebilecek ürün Google Glass. Amerika’da ilk piyasaya sürüldüğünde epey gündemi meşgul etmişti fakat geçenlerde gelen bir haber, Google’ın bu ürünü durduğunu söylüyordu. Bunun yanında diğer firmaların da ürünleri var. Intel, geçen yılın sonlarında “Giyilebilir Teknoloji Yarışması” düzenlemişti. Finale kalan projeleri bu yazımda irdelemiştim, gerçekten güzel ürünler var. Kazanan ise son zamanlarda sıkça görmeye başladığımız “Uçan Kamera” oldu. 6. His Teknolojisi yazımda da giyilebilir teknoloji ürünlerinden bahsetmiştim.

Cicret Akıllı Bileklik
Cicret Akıllı Bileklik

Bu yazıda tanıtacağım Cicret Akıllı Bileklik de giyilebilir teknoloji ürünlerinden biri. İlgimi çekmesi ve yazıya konu olması, şu aralar gündemde olan akıllı saatler yerine böyle bir bilekliğin olabileceğini düşünüyor olmam idi. Bu yönde araştırma yaparken Cicret karşıma çıktı. Cicret, Fransız girişimcilerin bir ürünü. Mantığı basit aslında: bilekliğin içinde mini bir projektör var, bu projektörle cildimiz üzerinde görüntü oluşturulurken sekiz uzun menzilli sensörle her dokunuş, tıklama ve kaydırma algılanabiliyor. Şimdilik cihazda wifi-bluetooth var, USB port ve ivme ölçer de içeriyor. İphone’la senkronize çalışabileceği gibi simkart eklenerek direkt telefon gibi çalışması da düşünülüyor. Proje sorumluları cihazı piyasaya sürebilmek için kendi web sitelerinden yardım talebinde bulunuyor. Şu ana kadar 6.000 kişi destek olmuş.

Tanıtım videosunda görüleceği üzere kolumuzun bir hareketiyle bileklik kolayca açılabiliyor. 10 farklı renk seçeneğiyle piyasaya sürülecek Cicret’in 16 ve 32 GB’lık iki farklı versiyonu olacak. Başlangıç fiyatı 379 dolar düşünülüyor. Kanımca bu cihaz, gelecekte telefonların yerini alabilir. Siz ne düşünüyorsunuz?

Projenin ana sayfasına bu adresten ulaşabilirsiniz.

25 Ocak 2015 Pazar

Samsung'un Beyin Dalgaları ile Felci Önceden Tespit Edebilen Sensörü

Samsung‘un Ar-Ge merkezi olan Creativity-Lab (C-Lab) araştırmacıları, beyin dalgalarını ölçerek felci önceden tespit edebilen bir sensör üzerinde çalışıyor.

Samsung C-Lab
Samsung C-Lab

Samsung, Apple, Google gibi büyük teknoloji firmaları sadece bildiğimiz alanlarda değil başka alanlarda da araştırmalar yaparak dünya teknoloji sahnesinde kalıcı olmaya çalışıyor. Başka bir yazıda bunları detaylı bir şekilde ele alacağım.

Samsung C-Lab araştırmacılarının üzerinde çalıştığı projenin adı: EDSAP. Early Detection Sensor & Algorithm Package (Erken Tespit Sensörü-Algoritma Paketi). EDSAP projesi içinde bir sensör seti ve gerekli algoritma yeralıyor. Sensörler beyin dalgalarını takip ederek gerekli verileri topluyor ve belli bir algoritmaya göre tahminlerde bulunuyor. Kullanıcı, akıllı telefon veya tabletini bu sisteme bağlıyor ve başlıkta bulunan sensörler, 60 saniye içinde beyin dalgalarını telefondaki uygulamaya gönderiyor. Gönderilen beyin dalgaları, uygulama tarafından belli bir algoritma içinde değerlendirilerek felç tehlikesi olup olmadığını değerlendiriyor.

Beyin Dalgaları
Beyin Dalgaları

Bu verilerle felcin yanında tarama seviyesi artırıldığı takdirde stres, anksiyete ve uyku düzeni ile ilgili faktörler de takip edilebiliyor. Tabii ki, elde edilen verilen kesin sonuçlar olmadığı için mutlaka tıbbi bir denetime girilmesi gerekiyor. Ama en azından önleyici tedbirler açısından uyarı görevi görmesi, belki de bir felci önleyebilecektir.

Samsung araştırmacıları, EDSAP projesinin piyasadaki diğer beyin dalgalarını kontrol eden cihazlardan kolay giyilebilmesi, kısa zaman içinde verileri alabilme gibi özelliklerinden dolayı üstün olduğunu söylüyor. Orjinal yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

Samsung ve Apple’ın hali hazırda kendi sağlık uygulamaları var: S-Health ve Health Kit. Bu haliyle bizim veri girmemizi bekliyor ve bu bilgileri sadece istatistik olarak gösteriyorlar. Oysa daha akıllı uygulamalar olması için harici bir şekilde telefonumuza veri göndermek gerekiyor. Belki ilerde akıllı saat veya bilekliklerle vücudumuzla ilgili sağlık verilerini telefona iletip daha detaylı analizleri yapabilecekler. Samsung’un EDSAP projesi bu anlamda tetikleyici olabilir.

22 Ocak 2015 Perşembe

İnsanlarla İletişime Geçebilen Dünyanın İlk Sosyal Robotu Jibo

Kişisel asistan sınıfında birçok uygulama yapıldı fakat hiç biri Jibo gibi değil!! Jibo, MIT Medya Laboratuvarı Kişisel Robot Bölümü çalışanlarınca üretilmiş dünyanın ilk sosyal robotu.

Sosyal Robot Jibo
Sosyal Robot Jibo

Jibo, yapımcısı Dr. Cynthia Breazeal’e göre arkadaş canlısı, yardımsever ve zeki bir robot. Bu haliyle ailemizin yeni bir üyesi olmaya aday. Yapımcısı bu robotu Yıldız Savaşları ve NASA’nın Mars’taki robotlarından esinlenerek tasarlamış. Jibo, birçok akıllı asistan gibi proaktif olarak size hatırlatmalar yapıyor, e-mailinizi gönderiyor, fotoğraf çekip sesli mesajlarınızı gönderebiliyor ve çocuklar için interaktif hikayeler anlatabiliyor fakat diğerlerinden ayrılan tarafı insanlarla iletişime geçebilmesi. Beni de cezbeden bu oldu zaten. Zira, halihazırda akıllı telefonlarımıza yüklediğimiz Apple için Siri, Samsung için S Voice, Windows için Cortana isimli kişisel asistan uygulamaları var fakat hala geliştirilmeye muhtaç. Siri’yi kaç kez kullandım diye düşündüm, pek fazla değil. Zaten Türkçe desteği de henüz gelmedi, o yüzden ülkemizde kullanım oranı hayli düşük.

Arkadaş canlısı Jibo
Arkadaş Canlısı Jibo 🙂

Kişisel asistan uygulamalarına merakım eskilere dayanıyor, robotik teknolojiler de cabası. Yaklaşık 10-15 yıl önce Halo isimli bir windows uygulaması kullandığımı hatırlıyorum. O haliyle basit işleri yapabiliyordu: “open excel” vb gibi komutlarla programları açıyordu. Şimdi Siri çok daha fazlasını yapıyor ama Jibo gibi değil.

Jibo’nun bu sosyal özelliği insanları etkilemiş olacak ki, ilk başta 100 bin dolar fon hedefiyle başlayan proje şu an 2.3 milyon dolar toplamayı başarmış! Jibo, ev versiyonu için şimdiden 599 Dolara ön siparişleri almaya başlamış. 2015’in sonlarına doğru piyasaya sürülmeye başlanacak. Şimdi Jibo’nun tanıtım videosuna bakalım:

https://www.youtube.com/watch?v=3N1Q8oFpX1Y

Projenin bir başka hedefi de Jibo’yu, Nest termostatı gibi evdeki diğer akıllı cihazlara bağlamak ve telefon yerine Jibo’nun bunları kontrolünü sağlamak. (Apple’ın Nest termostat ile akıllı ev projesini daha önce yazmıştım, buradan bakabilirsiniz).

Jibo’nun çalışma mantığı kısaca şöyle: evdeki wi-fi ağına bağlanıyor, sonra evdeki insanların yüz ve seslerini tanımlıyor ve sonrasında sizden yapılacakları sorarak yapay zekası ile öğrenmeye başlıyor. Jibo için bir store hazırlanacak ek ücret ödeyerek başka yetenekler satın alınabilecek. Jibo’nun kendi sayfasında çok daha fazlasını bulabilirsiniz (www.myjibo.com).

Jibo beni heyecanlandırdığı için piyasaya çıktığında alabilirim diye düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz, böyle şirin bir robotu evinize konuk eder misiniz?

4 Ocak 2015 Pazar

NASA'nın Gözüyle 2014 Yılı Uzay Çalışmaları

2014 yılı, teknolojik açıdan bir çok ilerlemeye sahne olduğu gibi uzay çalışmalarında da önemli gelişmeleri içinde barındırdı. Aklıma ilk gelen kuyruklu yıldıza inen Rosetta aracıydı. Uzayda 10 yıllık bir yolculuk, müthiş bir matematik-fizik hesabı ve sonra kuyruklu yıldıza iniş. Rosetta haricinde de güzel gelişmeler oldu. NASA, yayınladığı bir yazı ile 2014 yılının NASA açısından nasıl geçtiğini anlatmaya çalışmış. Önce hazırladığı videoya bakalım, sonra kısaca gelişmeleri irdeleriz:

Mars’a Yolculuk

Mars’a yolculuk çalışmalarında önemli adımlardan biri 2014 yılında atıldı. Orion ismi verilen uzay aracı tamamlandı ve ilk testleri başarıyla gerçekleşti.

Orion Uzay Aracı
Orion Uzay Aracı

Orion’u öne çıkaran neydi? Yeni bir mühendislik, bilim ve matematikle Mars’a yapılacak uzay yolculuklarının daha kısa bir zamana indirgenmesi diyebiliriz. Orion’da bu güne kadar geliştirilmiş en güçlü fırlatma roketi olan Delta IV kullanıldı. Normalde 250 gün süren Mars yolculuğunun, Orion ile daha kısa bir zamanda gerçekleşmesi düşünülüyor çünkü Orion ile ilk insanlı Mars uçuşu hedefleniyor. Bu açıdan Orion, Nasa için çok önemli ve ilk testleri başarıyla geçmiş durumda.

Bununla beraber Nasa’nın SLS(Space Launch System) adını verdiği yakın dünya yörüngesi ve Orion gibi Mars’a uçuşlarda kullanılabilecek fırlatma sistemlerine de bu yıl başlanıldı ve ilk montajlar tamamlandı.

Nasa SLS
Nasa SLS

Yukarıda belirttiğim gibi Mars’a insanlı uçuşlarda daha güçlü roketlerin yapılması kaçınılmaz, aksi takdirde 8 ay sürecek gidiş yolculuğu astronotlar için uygun değil.

2014 yılı 21 Eylül tarihinde MAVEN (Mars Atmosphere and Volatile Evolution) isimli uzay aracı da Mars’ın yörüngesine başarıyla oturtuldu. (Detaylı bilgi için daha önceki bu yazıma bakabilirsiniz).

maven_mars_sunrise

Maven, insanlı Mars uçuşuna da hizmet edecek şekilde Mars atmosferinin incelenmesi görevini üstleniyor.

Mars’la ilgili son gelişme ise 2 yıl önce Mars’a gönderilen Curiosity isimli aracın yaptığı keşifler. Curiosity’nin gönderdiği bilgilerden en önemlisi metan gazı idi. Bilindiği üzere metan gazı, biyolojik canlılığın olduğu yerde çıkıyor. Ayrıca toprağı-kayaları delerek elde edilen bilgiler diğer organik moleküllere de işaret ediyor. Milyonlarca yıl önce Mars’da biyolojik canlıların olduğu düşünülüyor. (Curiosity ile ilgili daha önceki bu yazıma bakabilirsiniz).

Curiosity
Curiosity

Uluslararası Uzay İstasyonu

NASA, Uluslararası Uzay İstasyonu(ISS) ile ilgili çalışmalarını sürdürüyor. Şimdilik 2024’e kadar görev süresi uzatılan ISS, uzayda insan yaşamının test edilmesine imkan tanıyor.

ISS'deki Astronot Reid Wiseman
ISS’deki Astronot Reid Wiseman

2014 yılında toplam 12 astronot ISS’de görev aldı. Bunlardan Reid Wiseman, sosyal medyayı kullanmasıyla öne çıktı!! Ayrıca ISS’de bulunan 3D-yazıcı ile 3 boyutlu ürünlerin uzayda basılması testi yapıldı.

NASA, bu çalışmalarla beraber dünyanın gidişatıyla da ilgili çalışmalar yaptı. Örneğin iklimsel değişimlerin geleceği, deniz yüzeylerinin yükselişi ve ekstrem hava durumları ile ilgili çalışmalar. Bu ve diğer çalışmaların detaylarına NASA’nın bu adresinden ulaşabilirsiniz.

22 Aralık 2014 Pazartesi

Tüm Dosyalarınızı Şifreleyebilen Cryptolocker Virüsüne Dikkat

Son zamanlarda ortaya çıkan bir virüs çeşidi var: Cryptolocker. Bu virüs, yüksek fatura bedelli e-posta şeklinde gönderiliyor ve içindeki dosyayı açtığınızda bilgisayarınızdaki dosyalarınızı şifreliyor.

Cryptolocker
Cryptolocker

Aslında bu virüs daha önce vardı fakat şu anki güncel sürümü, can yakmaya başladı. Sebebi ise, e-postalarımıza gönderilen ve yüksek bedelli olan TTNET gibi fatura detayları.

TTNET faturası şeklinde gelen virüslü mail
TTNET faturası şeklinde gelen virüslü mail

Haliyle böyle bir mail gelince fatura neden yüksek gelmiş diye bilgi almak için linke tıklanıyor. Yukarıda böyle bir mailin örneği bulunuyor. Normal bir fatura örneği gibi geliyor, tek farkı ise tıkladığımız linklerin adreslerinin farklı bir yere yönlendirmesi. Aşağıda bir örneği mevcut:

Virüslü web adresi
Virüslü web adresi

İndir butonuna tıklanıldığında “.zip” uzantılı bir dosya indiriliyor. Bu dosyanın içinde ise “.exe” uzantılı fatura dosyası bulunuyor. İndirilen bu zararlı yazılım çalıştırıldığında ise virüs bilgisayara bulaşmakta ve bizler için çok önemli olabilen .doc, .docx, .pdf, .txt, .7z, .rar, .zip uzantılı dosyalar şifrelenmektedir. Şifrelenen bu dosyaların yeni uzantıları .encrypted şeklinde oluyor.

Şifrelenen dosyalar
Şifrelenen dosyalar

Dosyalar şifrelendikten sonra ekrana bir uyarı mesajı çıkıyor:

Cryptolocker uyarı mesajı
Cryptolocker uyarı mesajı

Görüldüğü üzere virüsle şifrelenen dosyalarımız karşılığında şifre çözme yazılımı altında bir yazılımın satın alınması isteniyor.

satılmak istenen yazılım
satılmak istenen yazılım

Bu yazılımın 96 saat içinde satın alımı durumunda 2398 liradan 1198 liraya kadar indirim yapılacağı söyleniyor.

Böyle bir durumla karşılaşıldığında bilgisayara format atmaktan başka bir çare şimdilik görünmüyor. Tabii, bizim için çok önemli olabilecek dosyalar da çöpe gitmiş oluyor.

Nelere Dikkat Etmeliyiz?

1- E-postalar

Cryptolocker gibi e-posta yoluyla gelen zararlı yazılımlardan korunmak için gelen e-posta adreslerine çok dikkat edilmelidir. Örnek olarak;

TTNET faturasının orjinali:    faturahatirlatma@ttnetbilgilendirme.com.tr

Sahte fatura adresi ise:            odeme@ttnet-fatura.com

Ayrıca TTNET fatura görüntüleme adresi “https://efatura.ttnet.com.tr” iken sahte fatura adresi “efatura.ttnet.-fatura.info”  ve “efatura.ttnet-fatura.biz”  olabilmektedir.

2- Dosya Uzantıları

Bir de e-posta olarak gönderilen faturaların dosya uzantılarına dikkat edilmelidir. Normalde pdf uzantılı olurken virüslü maillerde .exe uzantılıdır. Exe uzantılı dosyalara tıklanmamalıdır. Normalde dosya uzantıları gizlidir. Eğer uzantıları görmek isterseniz klasör ayarlarından uzantıları gizle kısmındaki tiki kaldırabilirsiniz.

Dosya uzantılarını kaldırma
Dosya uzantılarını kaldırma

Son olarak daha önce yazdığım konuyla ilgili aşağıdaki yazılara göz atabilirsiniz. İnternette dolaşırken ve e-postamıza düşen mailler konusunda çok dikkatli olmalıyız. Aksi halde büyük zararlarla karşılaşabiliriz.

İnternetten Alışveriş Yaparken Bunlara Dikkat Ediyor musunuz?

Wi-fi Şifre ve Modeminizi Davetsiz Misafirlerden Koruma Yöntemleri

20 Kasım 2014 Perşembe

Toyota'nın Hidrojen Yakıtlı Konsept Aracı Mirai

Toyota’nın, yakıtını doğal kaynaklardan karşılayabileceği ve FCV konsept olarak tanıttığı Mirai (gelecek) isimli aracı, önümüzdeki sene yollarda olacak.

Toyota Mirai
Toyota Mirai

Bu yılın aralık ayında Japonya’da piyasaya sürülecek olan araç, Eylül 2015’den itibaren İngiltere,Almanya ve Danimarka’da satışa sunulacak. 2017 yılından itibaren ise Avrupa’da olacak.

Aslında Toyota, hibrid teknolojiye sahip elektrikli araç olan Prius ile ilk adımları atmaya başlamıştı. Fosil yakıtların gelecek 50 yıl içinde biteceği öngörülüyor. Yollarda olan milyonlarca aracın hali ne olacak diye düşünürsek, alternatif yakıt teknolojilerine olan ihtiyacın öne çıktığını görebiliriz. Elektrikli araçlar güzel olmakla beraber batarya problemi nedeniyle şu aşamada pek kullanışlı değil gibi gözüküyor. Tam dolumla 160 km gidebileceğimiz için yine fosil yakıtlara ihtiyaç duyuluyor. Batarya şarj istasyonlarından bahsediliyor, insanlar buraya uğrayarak bataryalarını şarj edebilir. Veya istasyonlara uğrayarak dolu-boş batarya değişimi yapılabilir. Bunlar her ne kadar fosil yakıtlı araçlardan daha iyi gibi görünse de aslında yine bizi elektriğe bağlı kılıyor. Türkiye’deki elektrik üreten santrallerin %50’si doğalgazla çalışıyor ve biz doğalgaz’da tamamen dışarı bağımlıyız. Rusya ve İran’ın gazı kesmesi, elektrik üretimini ve sanayimizi çökertebilecektir. O yüzden hidrojen yakıtlı otomobiller akla daha uygun geliyor.

Hidrojen Yakıtlı Mirai

Hidrojene geleceğin yakıtı diyebiliriz. Bildiğimiz üzere su, hidrojen ve oksijen moleküllerinden oluşuyor. Sudan elde edilen hidrojeni elektrik üretiminde kullanan Toyota, bu teknolojiyi mevcut hibrid teknolojisiyle birleştirerek içten yanmalı motorlarda üstün bir performans sağlıyor. Mirai’de kullanılan bu teknolojiyle 3-4 dakika içinde yakıt deposu hidrojenle dolan araç, tatmin edici bir menzile ulaşıyor. Ve tabii en önemli özellik sıfır karbon salınımı, yanında da sessiz çalışan motor. Geçen gün otoparktan çıkarken yanımda elektrikle çalışan bir Toyota vardı, o kadar sessizdi ki, sanki çalışmıyordu. Bizim de ülke olarak hidrojen yakıt teknolojisine yatırım yapmamız gerekiyor. Bir önceki yazımda nanoteknoloji üreten yerli şirketimizden bahsetmiştim. Benzer şekilde hidrojenle ilgili AR-GE çalışmaları da yapılmalıdır.

Mirai’nin ön tasarımında görebileceğimiz ızgaralar, hava sirkülasyonu ile yakıt hücresinin soğumasını sağlıyor. Araç 1850 kg ve 180 km/s hıza ulaşabiliyor. Belki ağırlığı azaltılabilirse daha uzun menzil mesafesi sağlanabilir. Aşağıdaki video ile bu konsept aracı daha detaylı görebilirsiniz.

Bu yazılar da ilginizi çekebilir:

3 Boyutlu Yazıcı ile Yapılmış Dünyanın İlk Arabası
Uçan Araba Aeromobil ve Geleceğin Toplu Taşıma Sistemi
Beyin Kontrolü ile Araba Sürebilir miyiz?

Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine

  Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine