tapduk emre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tapduk emre etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Nisan 2007 Salı

Takva Filmi Üzerine Düşünceler

takva
Geçen gün Takva filmini aldım ve izledim, önce konu:
“30 yıldır aynı mahallede yaşayan Muharrem, gece gündüz ibadet eden, mütevazı biridir. Bu kendi halinde yaşanan hayat, mahallede gidilip gelinen dergah şeyhinin dikkatini çeker.
Şeyh, dergahın sahip olduğu mülklerden kira toplama işini, güvenilir bulduğu Muharrem’e verir. Yeni giysiler, cep telefonu ile donatılan Muharrem, pek de alışık olmadığı bir dünyadadır artık. Çevresine karşı bakışı dünya işleriyle uğraştıkça değişen Muharrem, çalıştığı yerde istemeden de olsa bir yolsuzluk yapar. Bu durum onun iç huzurunu karmakarışık bir hale getirir. İnandığı değerlerle karşılaştıkları arasında bir çıkmaza doğru sürüklenir.”
Bu filmi ilk çıktığında merak etmiş fakat sinemada izleyememiştim. Aslında ilk anda çok çarpıcı olmuş diyemem fakat yine de önemli ve izlenmesi gerekli diye düşünüyorum. Bazı yönleri abartıya kaçmış: Tarikattaki zikir esnasında amigo gibi el çırparak milleti galeyana getirme çalışması vs… Onun dışında, hayatı boyunca dünyaya karışmamış bir insanın seküler hayata bodoslama çarpması ve yaşadıkları, paranın getirdikleri (ve tabii götürdükleri), şöhret vs gibi konular açısından izlemeye değer…
Filmi izleyince aklıma, Yunus Emre‘nin manevi eğitimini tamamladıktan sonra Tapduk Emre‘den eşini-ailesini-her şeyi bırakıp yanına yerleşme ve uzlete çekilme isteği karşısında Hocasının: “Hayır, sen ailene-halkın arasına dön, önemli olan halkın içindeyken Hakk’la beraber olmaktır” sözü geldi.
Modern hayatın içinde her şeye-herkese rağmen yine de O’nunla beraber olmaya çalışmak kaygısı-kavgası…ne güzel….

7 Ağustos 2005 Pazar

Sonum Yokluk ise Bu Varlık Niye?

İçimdeki iniş ve çıkışları hayretle izlemekteyim. Dün canım sıkılmıştı, artık kitap okumak istemedim, zaten nerdeyse bir haftadır sadece gazetelerle idare ediyorum. İnsan içindeki doyumsuzluğu nasıl sükuna erdirir, hala bulamadım. Zaten kendini hayatın boş işlerinden kurtarıp ben kimim, neyim, burada ne arıyorum, bu insanlar ne yapıyor, neden ölüp toprağa karışılıyor, yok mu olacağız, sonum yokluk ise bu varlık niye, neden her şey fani, sevinç de hüzün de neden kısa sürüyor…. gibi sorular soran insanlar bu işe kafa yoruyorlar. Ey hayat, sen nesin, nasıl birşeysin, seni çözmek istiyorum. Yoksa isteklerden kendini arındırmak mı lazım, ne bileyim kardeşim. Bir an yüce duygular seni göklere çıkarıyor, bir süre sonra süfli düşüncelerle utanıyorsun, bir de kendine bakıyorsun, ben napıyorum bu dünyada?

Aklımda deli sorular
Aklımda deli sorular

Çare inzivaya çekilmek değil kesinlikle. Yunus Emre, Tapduk Emre’den eşini, çoluğunu çocuğunu bırakıp inzivaya çekilmek için izin istemiş fakat cevap: bu kolay olandır, önemli olan insanların arasında olup onlardan gelen cefaya katlanarak bu yolda yürümek olmuş. Bence de doğrusu bu, ruhbanlık değil. İnsanlara bakıyorum, bu dünyanın gölgeliklerine takılıyor, çok küçük ve önemsiz şeylere önem veriyor ve bundan mutlu oluyorlar. Ben farklı mıyım sanki? Ayağımdaki prangalardan kurtulmak istiyorum ama bu tür şeyler peşimi bırakmıyor. Oysa Goethe‘nin dediği gibi “Ey sükun! Gel artık yerleş içime“. Bunu düşünüyorum devamlı. Bir iki yazı önce NFK’nın şiirini yazmıştım buralara. Bu şiir benim de düşüncelerime tercüman oluyor: ” Boşuna gezmişim yok tabiatta / İçimdeki kadar iniş ve çıkış”.
Nasıl oluyor da insan en sevdiği canını kaybedip kara toprağa verdiğinde zamanla bunu unutuyor ve dünyaya dalıyor. Ey Büyük Allah’ım! Sen nelere kadirsin, bize neler vermişsin. Eğer bu unutma denen hadise olmasaydı biz ne yapardık? Bununla beraber yine de insan geçmiş ve geleceği düşünerek üzülen veya sevinen tek varlık. Zeynebimin geçen seneki ameliyatını her düşündüğümde gözlerim dolar, içimden bir şeyler kopar ve sanki kor bir ateş vücudumda dolaşır, şimdi olduğu gibi. Bir haftadır kol ve ayakları kesilen bebeğin fotoğrafları kaplıyor gazete sayfalarını. Yavrum, hiçbirşeyden habersiz oyuncaklarına sarılıyor ve etrafa gülücükler dağıtıyor. Anne ve babasının yaşadıklarını derinden hissedebiliyorum. Hele kızıma ameliyat elbisesini giydirdikleri anı hiç unutamıyorum.
Bunları yazarken gözlerim doldu. Zaten izin sonrası 3 hafta geçti ve yine duygu denizlerim kabarmaya başladı. Bazıları kafayı uyuşturuyor ama bu çare ve çözüm değil. Bu dünyanın bir gölgelik olduğunu ve ufak tefek şeylerle dolu olduğunu ve buna üzülmenin aslında boş olduğunu görebiliyorum. Ama gel gör ki, insanız biz ve ayağımıza takılan ipleri bir türlü çözemiyoruz.
Vesselam…

(Askerde yazılan bir yazı-2005)

Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine

  Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine