Uzay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Uzay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Haziran 2015 Perşembe

NASA'nın En İddialı Uzay Projesi: Titan Denizaltısı

NASA’nın En İddialı Uzay Projesi: Satürn Uydusu Titan’a Gönderilecek Denizaltı

Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, son zamanların en iddialı projelerinden biri olarak Satürn uydusu Titan’a denizaltı göndermek üzere çalışmalarını yürütüyor. Aslında Avrupa Uzay Ajansı‘nın 10 yıllık uzun bir yolculuk sonrası 67P kuyruklu yıldızına gönderdiği Rosetta aracı, uzay çalışmalarında en önemli adımlardan biri sayılmıştı. Şimdi ise NASA, Titan uydusundaki denizlerin altını keşfetmeye çalışacak.

Titan Submarine/denizaltı
Titan Submarine/denizaltı

Titan ilginç bir gökcismi. Satürn’ün resmi olarak belirlenen 53 uydusundan biri ve en büyüğü. En ilginç olanı ise Dünya dışında yüzeyinde kararlı sıvı bulunduğu kanıtlanan tek gökcismi. Güneş Sistemimizin en büyük ikinci uydusu olan Titan, Merkür’den biraz büyük ve çoğu azottan oluşan yoğun bir atmosfere sahip. Bu da, Dünya’nın ilk zamanlarındaki atmosferiyle özdeşleştiriliyor ve bu özelliği sayesinde Titan’ın incelenmesi önem taşıyor.

NASA, daha önce yaptığı araştırmalarda Titan’da bulunan okyanuslarda bazı bakterilerin yaşadığını görmüş. Aslında okyanus dediğimiz, -180 derece sıcaklığa sahip metan ve etan hidrokarbonlarından oluşan sıvı denizi. Daha önce gönderilen uzay araçlarıyla bakterileri keşfeden NASA, okyanusların içinde daha büyük deniz canlılarının olabileceğini düşünüyor.

Cassini–Huygens uzay aracından Titan'ın görüntüsü
Cassini–Huygens uzay aracından Titan’ın görüntüsü

Titan yoğun bir atmosfere sahip olduğu için uydu ile inceleme yapmak zorlaşıyor. İlk plan bu yöndeydi fakat bu zorluğu gören araştırmacılar, Titan denizlerine bir uzay aracı göndermek ve beraberindeki denizaltını okyanusun içine salarak gerekli araştırmaları yapmayı düşünüyor.

Aşağıdaki animasyon konu hakkında fikir verebilir:

Titan içinde Kraken Mare ismi verilen okyanusa indirilmesi planlanan denizaltı, aldığı örnekleri analiz edecek ve bilgileri dünyaya gönderecek. Hali hazırda askeri amaçlar, petrol aramaları ve bilimsel çalışmalar için insansız denizaltılar kullanılıyor. Bilgi ve teknoloji anlamında projenin yapımı için bir engel yok aslında. Sadece projenin onaylanması ve bir an önce çalışmalara başlanması gerekiyor.

Detaylı bilgi için NASA’nın bu adresine bakabilirsiniz.

2 Nisan 2015 Perşembe

Uzay Asansörü Projesi 2050'de Gerçekleşecek mi?

Bir Japon inşaat şirketi olan Obayashi, Uzay Asansörü ismini verdiği projeyle 2050 yılına kadar 96 bin kilometre yüksekliğe ulaşacak bir asansör inşa etmeyi planlıyor. İlk başta çılgın bir fikir gibi görünse de Japon şirketi ciddi ciddi bu proje üzerinde çalışıyor.

Uzay Asansörü Projesi
Uzay Asansörü Projesi

36 bin kilometrede bir uzay istasyonu yerleştirilecek, kule benzeri bu yapının toplam uzunluğu 96 bin kilometre olacak ve tepesine ise bu yapıyı dengelemesi için bir ağırlık konulacak. İstasyona yolculuğun saatte ortalama 200 km hızla yaklaşık bir hafta süreceği planlanıyor. Aslında ismi asansör ama yaklaşık 30 kişinin nakledilebileceği bir nevi kapsül. İçinde bu kadar kişiye yetecek yaşam alanı, yiyecek vs olacak.

Uzay Asansörü Projesi
Uzay Asansörü Projesi

Burada akla ilk gelebilecek şey, asansör platformunun sağlam olması için nasıl bir malzemenin kullanılacağı? Bunun için mevcut çelik kablolardan yaklaşık 100 kat daha güçlü bir gerilim kuvvetine ihtiyaç var. Bunu karşılayacak malzeme de karbon nano tüpler. Şimdilik 3 cm yapılabilen nano tüplerin 2030 yılında uzunlaştırılabileceği öngörülüyor. Tabii toplamda 96 bin kilometrelik karbon nano tüp kullanılması gerekiyor.

Firmanın uzay asansörü konsept videosu:

Japon şirketi dünya çapında yaptığı büyük gökdelenlerle meşhur. En son Tokyo’da 634 metrelik Tokio Sky Tree isimli bir gökdelen projesini yürütüyor. Obayashi firması yetkilileri, teknoloji anlamında bu projenin gerçekleşmesinde herhangi bir sıkıntı olmadığını sadece kimin veya hangi devletin bunu finanse edeceği sorusunun önemli olduğunu belirtiyor (detay için bu adrese bakabilirsiniz).

Aslında uzay asansörü projesi yeni bir şey değil. İlk önce Sovyet uzmanlar bunu düşünmüş, daha sonra tabii NASA da bu proje üzerinde çalışmış. Mevcut teknolojiyle uzaya taşıma maliyeti kilogram başına 22 bin dolar. Eğer uzay asansörü yapılırsa bu maliyet 200 dolara düşüyor. Bu da, gerçekleştiği takdirde mevcut roketlerin kullanımını bitirecek. Daha doğrusu dünyadan 96 bin kilometre uzakta bir fırlatma rampası yapılacak ve roketler oradan diğer gezegenlere ve/veya güneş sistemi dışına daha rahat çıkabilecek. Uzayı merak eden turistler de, 36 bin kilometreye kadar bu uzay asansörüyle çıkıp orada güzel bir gün geçirdikten sonra geri dönecek….

Bu ve benzeri çalışmalar, daha önce başka yazılarda bahsettiğim üzere Ay veya Mars’ta koloni kurmaya, oranın doğal kaynaklarını kullanmaya vs hizmet ediyor. Belki biz göremeyeceğiz ama torunlarımız bu tür projelere şahit olacaktır diye düşünüyorum.

30 Mart 2015 Pazartesi

Uzayda Yaşamın Sırrı Satürn'de mi Çözülecek?

Uzayda yaşamın sırrı Satürn’de mi çözülecek acaba? Uzun zamandır insanoğlunun hayalini süsleyen uzayda yaşam araştırmalarında, Satürn‘ün uydusu olan Enceladus‘da kapı aralanıyor sanki.

Satürn Uydusu Enceladus'da elde edilen görüntü
Satürn Uydusu Enceladus’da elde edilen görüntü

Cassini uzay aracı tarafından çekilen bu fotoğrafta Enceladus’un üzerinde buz kırıklarından oluşan buz buharlarının yükseldiği görülüyor. Bu buharların gizli bir denizden çıktığı ve bu yüzden gök cisminde yaşam bulgularının olabileceği düşünülüyor.

Peki bu buz tanecikleri neden önemli? Çünkü buzla kaplı okyanustan yükselen buharlar, Dünya’da biyolojik yaşamı hızla başlatan kimyanın aynısına işaret ediyor olabilir.

Bu toz tanecikler birkaç yıl önce Satürn’ün en geniş halkası olan E halkasında keşfedilmişti. Gezegenbilimciler bunun Enceladus’un yüzeyindeki çatlaklardan püsküren sıcak su kaynaklarından gelen materyalle beslendiğine inanıyor. Sıcak su kaynakları da uzun süredir şüpheli olan varlığı geçen yıl Cassini uzay aracı tarafından doğrulanan yüzey altı okyanustan besleniyor.

Bu uyduları uzayda yaşam arayışında umut vadeden hedefler olarak gören NASA, Jüpiter’in uydusu Europa’daki buzla kaplı okyanusu keşfetmek üzere bir robot misyonu planının ilk aşamalarında. Yaşanabilirlik, hatta yaşam işaretleri bulmak için Europa’nın buzunda yarıklar açabilecek teknoloji başarılı olduğu takdirde bir sonraki keşif alanı Enceladus olabilir.

Devasa bir evrenin içinde minicik bir nokta gibiyiz. Kanımca bu dev evrenin içinde başka yaşam formları mutlaka vardır ve biz henüz bunları tespit etmiş değiliz. İllaki insan formunda olacak değil bu. Bilim insanları bu yönde çalışmalarını sürdürüyor, belki bizim ömrümüz görmeye yetmez. Kurulacak uzay kolonileri bu yönde atılmış önemli bir adım olacaktır.

22 Mart 2015 Pazar

İlk Yerli Harita Uygulaması Gezgin ve Rakipleri

Türkiye’nin ilk yerli gözlem uydusu olan RASAT‘ın gönderdiği görüntüler, son kullanıcı tarafından Gezgin isimli bir web sitesinden izlenebiliyor. 2011 yılında uzaya fırlatılan RASAT, sistem tasarımı ve mühendisliği bizim tarafımızdan yapılan bir uydu, o yüzden bu anlamda öne çıkıyor.

İlk yerli uydu-RASAT
İlk yerli uydu-RASAT

2001’de BİLSAT, 2011’de RASAT ve 2012’de GÖKTÜRK-2 uydusunu fırlatarak çok geç de olsa uzay yarışına biz de katıldık. Tabii bu uydular yer gözlem uyduları olarak adlandırılıyor ve haritacılık, afet izleme, tarım, çevre, şehircilik ve planlama çalışmalarında kullanılıyor.

Yerli Uzay Projelerinin Mihenk Taşı: RASAT

Uzay yarışında çok geç kaldığımızı söyledik fakat bir yerden de başlamak gerekiyor. Kalkınma Bakanlığı destekli ve Tübitak Uzay tarafından yürütülen bu projelerde RASAT, ilk yerli üretim uydu olma özelliğini taşıyor. Uyduda, yerli olarak tasarlanan ve üretilen BiLGE isimli uydu görev bilgisayarı, T-REKS isimli X-Bant haberleşme sistemi ile GEZGİN isimli gerçek zamanlı görüntü işleme modülleri kullanılıyor. 7,5 metre siyah beyaz, 15 metre renkli görüntüleme yeteneğine sahip RASAT, 93 kg ağırlığında ve hiçbir kısıtlama olmaksızın dünyanın her yerinden görüntü alabiliyor. RASAT çektiği görüntüleri TÜBİTAK UZAY’ın Ankara’daki yer istasyonuna iletiyor. Milli uydunun çektiği görüntülerle Türkiye’nin iki boyutlu uydu görüntü veri tabanı oluşturuldu. Güncelliğin sağlanması amacıyla çekilen yeni görüntülerle veri tabanı her geçen gün daha da zengin hale getiriliyor. Yeryüzünden 700 kilometre yükseklikte bulunan uydu, dünya çevresini 98 dakikada turluyor.

Bu bilgilerden sonra elde edilen görüntülerin son kullanıcıya sunulduğu GEZGİN isimli web sayfasına bakalım. Devlet kurumları bu siteye üye olarak dosyaları indirebiliyor, bizim gibi son kullanıcılar ise arama yaparak bu harita uygulamasını kullanabiliyor.

İlk yerli harita uygulaması Gezgin
İlk yerli harita uygulaması Gezgin

Önce www.gezgin.gov.tr isimli adresten uygulamaya giriyoruz. Uygulamada sol taraftaki menülerde yer alan farklı kategorilere göre aramamızı yapabiliyoruz. Çizime göre, sınırlara göre, yer ismine göre ve koordinat ile ara seçenekleri var. Bu uygulamaya rakip olarak kullandığımız Google Maps ve Yandex Harita, tabii ki uydu fotoğraflarının kalite ve çözünürlüğü olarak çok daha iyi. Burada bir örnek üzerinden gideceğim.

Örneğimizde Ankara,Kızılay adresini arayacağız. Bu adresi yazdığımızda üç farklı uygulamada ekrana gelen görüntüler şöyle:

Google Maps:

Google Maps-Kızılay
Google Maps-Kızılay

Yandex Harita:

Yandex Harita-Kızılay
Yandex Harita-Kızılay

Gezgin:

Gezgin - Kızılay
Gezgin – Kızılay

Görüldüğü üzere Gezgin, diğerlerine göre çözünürlük açısından çok gerilerde kalıyor. Gezgin’de daha fazla zoom in yapılamazken diğer harita seçeneklerinde daha fazla zoom in yapılarak apartman seviyesinde görüntü elde edilebiliyor.

Bu karşılaştırmayı Gezgin’i kötülemek için yapmadım. Sadece gidecek daha çok yolun olduğunu göstermek istedim. Aslında Gezgin, geçen yıl Ağustos ayında kullanıcılara sunuldu. İlk zaman bu yazıyı yazmayı düşünmüş fakat geliştirmeler olabilir diye beklemiştim. Ama gördüm ki, fazla bir gelişme olmamış hali hazırda. Son kullanıcı olarak bizler bilgisayar ve telefonlarımızda navigasyon olarak zaten çoğunlukla Google Maps, Google Earth, Yandex kullanıyoruz. Nokia eskiden bu konuda çok iyiydi ama rekabeti kaybedince silindi gitti. Şimdilerde Here isimli uygulamasıyla tutunmaya çalışıyor. İphone’un Google Maps’i bırakıp kendi harita uygulamasını kullanması, hataların düzeltilmesine rağmen hala iyi değil. Gezgin’in gelişmesi için çözünürlüğü daha yüksek uydularımızı uzaya göndermemiz şart görünüyor.

Bu satırlarda uzay ile ilgili önemli bulduğum gelişmelere yer veriyorum. Çoğunlukla NASA, biraz da ESA’dan . Elbette bizden de gelişmeler vermek isterim. Diğerlerine bakınca bizim 50 yıl geriden geldiğimiz aşikâr. Yine de ipin ucunu bırakmamalıyız. Hep söylenir ya, sanayi devrimini kaçırdık bâri bilgi çağını kaçırmayalım. Şu aralar yaşadığımız dolar krizi de, bu anlamda yapılan tartışmaları beraberinde getirdi. İhracatımız maalesef yüksek teknolojili ürünlere dayalı değil (daha önce bir şeyler yazmıştım). Sıcak parayla dönen ekonomi gün gelir çark eder, vesselam.

Detaya inmek isterseniz:

Tübitak Uzay

https://www.gezgin.gov.tr

12 Ocak 2015 Pazartesi

Interstellar (Yıldızlararası) Filminin Bilimsel Arkaplanı

Interstellar (Yıldızlar arası) filmi, 29 Ekim 2014 tarihinde vizyona giren yönetmenliğini Cristopher Nolan‘ın yaptığı son zamanların en güzel bilim-kurgu filmlerinden biri. Başrollerinde Matthew McConaughey, Anne Hathaway, Jessica Chastain ve Michael Caine yer alıyor.

Interstellar-Yıldızlar arası
Interstellar-Yıldızlar Arası

Uzayda yolculuk, teorik fizik ve kozmoloji konularına ilgi duyuyorsanız mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Film gerek içeriği, gerek görsel yapısı ve gerek de bilimsel altyapısı açısından oldukça ses getirdi. Ben de filmi beğendiğimi söyleyebilirim. Önce filmin tanıtım videosuna bakalım:

Filmin kısaca özeti şöyle:

“Zeka ve beceri kabiliyeti ilerlemiş olan Cooper, büyük mısır tarlalarını ekerek yaşamını sürdürmektedir. Hedefi 2 çocuğuna ileride güzel bir gelecek yaratmaktır. Birlikte yaşadıkları Dede Donald çocuklara bakarak sahip çıkarken, daha 10 yaşında olan Murph inanılmaz bir zekaya sahiptir. İlerleyen kuraklık ve ani iklim değişiklikleri nedeniyle dünyadaki yaşam her geçen gün zorlaşmaktadır. Geçmişte bıraktığı bilim araştırmalarına tekrar geri dönmek isteyen Cooper’un karşısına bir gün beklenmedik bir teklif çıkar. Derken yeni keşfedilmiş bir solucan deliği, tüm insanlık için yeni bir umut olacaktır. Buradan ilerleyip evrende boyut değiştirerek daha önce hiçbir insanın görmediği yerlere ulaşarak yeni yaşam yerleri araştırılmasına karar verilir. Bu bilim insanları, burada geçen 1 saatin dünyadaki 7 yıla denk geldiği bir yerdeyken çok daha hızlı ve cesaretli olmak zorundadırlar..”

Filmin başında kuraklığın ve iklim değişikliklerinin sebep olduğu dram ortaya koyuluyor. Teknoloji gelişmiş fakat artık sadece mısır yetiştirilebiliyor ve dünya gitgide yaşanmaz bir hal alıyor. Tabii haliyle uzayda koloni kurma fikri ortaya çıkıyor (Bu yazıda konuya değinmiştim). Aslında Amerikalılar bu konuya takmış durumda; Mars’a insanlı uzay uçuşları, ilk başta Ay’da koloni kurma vs vs. Bu filmde daha da öteye giderek normalde insan ömrünün yetmeyeceği uzaklıklarda yaşanabilecek gezegen arayışı ortaya çıkıyor. Filmde aşk var, kızından ayrılan bir babanın hazin öyküsü var ve bana göre en acıklısı da, uzay seyahatini gerçekleştirdikten sonra 10 yaşındaki kızının yanına 124 yaşında ama fiziken değişmemiş olarak gelen bir babanın yaşlanmış kızının ölüm anına denk gelmesi diyebilirim.

Filmi daha iyi anlayabilmek için birkaç info grafik eklemek istiyorum:

Interstellar Timeline
Interstellar Timeline

timeline-2

Filmin bilim danışmanı (ve aynı zamanda yapımcılarından olan) Kip Thorne ünlü bir fizikçi. Filmle aynı tarihte piyasa bir kitap çıkardı: The Science Of Interstellar (Yıldızlararası’nın Bilimi). Alfa Bilim dizisinden basıma hazırlanan bu kitapta filmdeki hemen her bir sahne anlatılmış ve açıklanmış. Kip Thorne’un danışmanlığında kurgulanan film baştan sona bilimsel kuramlara dayanıyor. Bu bilimsel kuramların ne olduğuna bakmak isterseniz İTÜ Fizik Mühendisliği’nden Doç.Dr. Kerem Cankoçak’ın kendi blogunda yazdığı yazıya bakmanızı öneririm. Yazıya bu linkten ulaşabilirsiniz.



7 Ocak 2015 Çarşamba

Dünyamızın Evrendeki Yerini Anlatan Çarpıcı 25 Görsel

Hala keşfedilmemiş yerleri bulunan ve bilebildiğimiz kadarıyla yakın uzayda insanoğlunun yaşayabileceği tek gezegen olan Dünyamız…Son yüz yıl içinde kendisini çok kirlettik. Teknoloji ve sanayideki gelişim, nüfusun hızlı artışı, dengesiz şehirleşme vb gibi sebepler ve tabii en önemlisi tabiattaki en vahşi yaratık olan insan, üzerinde yaşayabileceği tek gezegeni kirletmekte kararlı. Hem bu konuda ısrarlı, hem de bir yandan diğer gezegenlerde yaşam şansı var mı diye araştırıyor!! Nasıl bir ironi…

Bu konuyu ayrı bir yazı konusu olarak incelemekte fayda var. Bu yazıda ise sevgili dünyamızın güneş sistemimiz, galaksimiz ve evrenimiz içinde aslında ne kadar da küçük olduğunu görebileceğimiz çarpıcı görsellere bakacağız. Bu muhteşem sonsuzluk içinde iğne kadar yer tutmuyoruz aslında. Belki bu görseller, dünyadan büyük ve şişkin egolarımızın aslında boş olduğunu, uzay denince dünyanın bile hiç sayıldığını, hele hele insanın hiç bir şey etmeyeceğini anlamamıza biraz katkıda bulunabilir.

Bu uzun girizgahtan sonra şaşırtıcı görsellerimize geçebiliriz:

1. İşte Dünyamız, yaşadığımız yer.


2. Ve bunlar da güneş sistemimiz içindeki komşularımız


3. Dünya ve Ay arasındaki mesafe. Uzak değil sanki

4. Dünya ve Ay arasındaki mesafeye güneş sistemindeki tüm gezegenler sığabilir.


5. Yeşil leke gibi görünen yer Jüpiter üzerine konumlandırılmış Kuzey Amerika.


6. Satürn’ün halkalarına sığabilen 6 adet dünya..


7. Satürn halkaları dünya üzerinde olsaydı nasıl görünürdü?


8. Geçtiğimiz aylarda Rosetta‘nın indiği kuyruklu yıldız ile Los Angeles karşılaştırması.


9. Dünyamız ve diğer gezegenlerin Güneş ile karşılaştırması.


10. Ay’dan Dünyamızın Görünümü


11. Mars’dan Dünyamızın Görünümü


12. Satürn Halkalarından Dünyamız


13. 6 Milyar km ötedeki Neptün’den Dünyamızın görünümü


14. Güneş’in yanında dünyamız, ilginç değil mi?


15. Mars yüzeyinden güneşin görünüşü. Harika bir günbatımı!!


16. Dünyamız uzayda plajdaki bir kum tanesi gibi!!


17. Bizim Güneşimize oranla uzayda kat kat büyük güneşler var..


18. Güneş’ten 1 milyar kat daha büyük olan VY Canis Majoris !!

19. Samanyolu galaksimizde işte buradayız!


20. Fakat geceleyin gördüğümüz bu sarı daireden ibaret.


21. Başka galaksilerle karşılaştırıldığında bizim galaksi (Milky Way)nin hali. IC 1011 ile arasındaki mesafe 350 milyon ışık yılı (1 ışık yılı yaklaşık 10 katrilyon km)


22. Biraz daha büyük düşünürsek Hubble Teleskopu’nun çektiği bu fotoğrafta binlerce galaksi, içinde binlerce yıldız ve kendi gezegenleri…


23. Gece gökyüzünde gördüğümüz küçük bir parça. Aslında devasa bir sistem.


24. Bir de Kara delikler var. İşte dünya yörüngesi ve bir kara deliğin boyutu.


25- Bizim Güneş (Solar) Sistemimiz…


Gittikçe uzaklaşıyoruz…

Samanyolu Galaksimiz…


Uzaklaşmaya devam…


Biraz daha…


Neredeyse geldik 🙂


Ve sonunda geldik. Gözlemlenebilen evrenimiz ve içindeki yerimiz…Dev bir kavanozda karınca gibiyiz….

 

4 Ocak 2015 Pazar

NASA'nın Gözüyle 2014 Yılı Uzay Çalışmaları

2014 yılı, teknolojik açıdan bir çok ilerlemeye sahne olduğu gibi uzay çalışmalarında da önemli gelişmeleri içinde barındırdı. Aklıma ilk gelen kuyruklu yıldıza inen Rosetta aracıydı. Uzayda 10 yıllık bir yolculuk, müthiş bir matematik-fizik hesabı ve sonra kuyruklu yıldıza iniş. Rosetta haricinde de güzel gelişmeler oldu. NASA, yayınladığı bir yazı ile 2014 yılının NASA açısından nasıl geçtiğini anlatmaya çalışmış. Önce hazırladığı videoya bakalım, sonra kısaca gelişmeleri irdeleriz:

Mars’a Yolculuk

Mars’a yolculuk çalışmalarında önemli adımlardan biri 2014 yılında atıldı. Orion ismi verilen uzay aracı tamamlandı ve ilk testleri başarıyla gerçekleşti.

Orion Uzay Aracı
Orion Uzay Aracı

Orion’u öne çıkaran neydi? Yeni bir mühendislik, bilim ve matematikle Mars’a yapılacak uzay yolculuklarının daha kısa bir zamana indirgenmesi diyebiliriz. Orion’da bu güne kadar geliştirilmiş en güçlü fırlatma roketi olan Delta IV kullanıldı. Normalde 250 gün süren Mars yolculuğunun, Orion ile daha kısa bir zamanda gerçekleşmesi düşünülüyor çünkü Orion ile ilk insanlı Mars uçuşu hedefleniyor. Bu açıdan Orion, Nasa için çok önemli ve ilk testleri başarıyla geçmiş durumda.

Bununla beraber Nasa’nın SLS(Space Launch System) adını verdiği yakın dünya yörüngesi ve Orion gibi Mars’a uçuşlarda kullanılabilecek fırlatma sistemlerine de bu yıl başlanıldı ve ilk montajlar tamamlandı.

Nasa SLS
Nasa SLS

Yukarıda belirttiğim gibi Mars’a insanlı uçuşlarda daha güçlü roketlerin yapılması kaçınılmaz, aksi takdirde 8 ay sürecek gidiş yolculuğu astronotlar için uygun değil.

2014 yılı 21 Eylül tarihinde MAVEN (Mars Atmosphere and Volatile Evolution) isimli uzay aracı da Mars’ın yörüngesine başarıyla oturtuldu. (Detaylı bilgi için daha önceki bu yazıma bakabilirsiniz).

maven_mars_sunrise

Maven, insanlı Mars uçuşuna da hizmet edecek şekilde Mars atmosferinin incelenmesi görevini üstleniyor.

Mars’la ilgili son gelişme ise 2 yıl önce Mars’a gönderilen Curiosity isimli aracın yaptığı keşifler. Curiosity’nin gönderdiği bilgilerden en önemlisi metan gazı idi. Bilindiği üzere metan gazı, biyolojik canlılığın olduğu yerde çıkıyor. Ayrıca toprağı-kayaları delerek elde edilen bilgiler diğer organik moleküllere de işaret ediyor. Milyonlarca yıl önce Mars’da biyolojik canlıların olduğu düşünülüyor. (Curiosity ile ilgili daha önceki bu yazıma bakabilirsiniz).

Curiosity
Curiosity

Uluslararası Uzay İstasyonu

NASA, Uluslararası Uzay İstasyonu(ISS) ile ilgili çalışmalarını sürdürüyor. Şimdilik 2024’e kadar görev süresi uzatılan ISS, uzayda insan yaşamının test edilmesine imkan tanıyor.

ISS'deki Astronot Reid Wiseman
ISS’deki Astronot Reid Wiseman

2014 yılında toplam 12 astronot ISS’de görev aldı. Bunlardan Reid Wiseman, sosyal medyayı kullanmasıyla öne çıktı!! Ayrıca ISS’de bulunan 3D-yazıcı ile 3 boyutlu ürünlerin uzayda basılması testi yapıldı.

NASA, bu çalışmalarla beraber dünyanın gidişatıyla da ilgili çalışmalar yaptı. Örneğin iklimsel değişimlerin geleceği, deniz yüzeylerinin yükselişi ve ekstrem hava durumları ile ilgili çalışmalar. Bu ve diğer çalışmaların detaylarına NASA’nın bu adresinden ulaşabilirsiniz.

1 Aralık 2014 Pazartesi

Uzay Çağını Anlatan Mükemmel Bir Kısa Film-Wanderers

İsveçli Erik Wernquist‘in hazırladığı ve uzay çağını anlatan bilim kurgu dalında yapılmış çok güzel bir kısa film: Wanderers.

WANDERERS_ringsurf_01

Gelecekte diğer gezegenlerde yaşaması muhtemel insanoğlunu anlatmış bu kısa filmde. Kullandığı tekniği bilmemekle beraber Nasa, Esa vb gibi kaynaklardan fotoğraflar kullanmış. Ayrıca sözler ve seslendirme Carl Sagan‘a ait. Mars asansörü ve Satürn buz halkaları ilginç olmuş.

Filmdeki görseller çok güzel fakat dikkatimi çeken, diğer gezegenlerde yeşilin hiç olmaması! Kızıl gezegen Mars’da çorak topraklar, Satürn halkasında beyaz buz parçacıkları hakim…Gerçi bu gidişle dünyayı da oralara benzeteceğiz gibi görünüyor. İyi seyirler…

Sanatçının orjinal sayfası için tıklayın.

29 Kasım 2014 Cumartesi

Kuyruklu Yıldıza Giden Rosetta, Tüm Bildiklerimizi Değiştirebilir

Avrupa Uzay Ajansı ESA‘nın 10 yıl önce 67P/Çuryumov-Gerasimenko kuyruklu yıldızına inmek için fırlattığı uzay aracı Rosetta, Ağustos ayında 67P’nin yörüngesine girmiş ve Kasım ayında da modülü Philae‘yi kuyruklu yıldıza indirmeyi başarmıştı.

Rosetta ve Modülü Philae
Rosetta ve Modülü Philae

Uzay araştırmaları tarihinde bir dönüm noktası olan bu çalışma, ilk kez kuyruklu yıldızlara bu kadar yakından bakıp incelemeye fırsat verecek. 10 yıllık bu uzay yolculuğu 2 Mart 2004 tarihinde başladı ve yaklaşık 1 milyar euro’ya mal oldu. Dünyadan 510 milyon km uzaklıktaki bu kuyruklu yıldıza gitme macerası, arka planda müthiş bir matematiği ve bilgiyi barındırıyor. Gönderilen araç, önce Dünya ve Mars’ın yörünge ve çekim kuvvetinden yararlanıyor ve daha sonra da kuyruklu yıldızın yörüngesine oturuyor. Ve tabii en sonunda uzay modülü indiriliyor. Rosetta’nın bu uzun yolculuğunu aşağıdaki videoda görebiliyoruz.

Kuyruklu Yıldızlar ve 67P

İngilizce adı Comet olmakla birlikte Türkçemizde kuyruklu yıldız denildiği için yıldızlarla karıştırılabilir ve Güneş Sistemimiz dışında bir yer gibi algılanabilir. Fakat 67P dediğimiz kuyruklu yıldız, güneş sistemi içinde genişliği 4 km olan bir uzay cismi. Eliptik yörüngelerinden dolayı Güneş yakınından geçerken parlıyor ve bu sayede Dünya’dan görünür oluyorlar.

Bir Kuyruklu Yıldızın Yörüngesi
Bir Kuyruklu Yıldızın Yörüngesi

Kuyruklu Yıldızlar, buz ve kozmik toz karışımından oluşuyor. Bu toz karışımı, Güneş Sistemi oluşumu sırasında bir nedenle gezegenlerde yoğunlaşamamış maddeler. Güneş yakınınından yaklaşık 500 kez geçtikten sonra buz ve toz karışımlarını tamamen yitiriyor ve astreoid’lere benzer bir görünüm kazanıyorlar.

Kuyruklu Yıldız
Kuyruklu Yıldız

Kuyruklu yıldızlar içinde en ünlüsü Halley. Kuyruklu yıldızlar güneşe yeterince yakın olmadıkça görülmezler. Bazılarının yörüngesi güneş sisteminin bir hayli dışına taşar, bunlar bir kez görüldükten sonra binlerce yıl boyunca geri dönmezler. Sadece kısa ve orta periyotlu kuyruklu yıldızların (Halley kuyrukluyıldızı gibi) yörüngelerinin en azından önemli bir bölümü güneş sistemi içinde kalır.

Rosetta ve Philae

ESA’nın çocuklar için hazırladığı aşağıdaki video, kuyruklu yıldızlar hakkında bilgi vermesi yanında Rosetta ve Philae uzay araçlarının neler yaptığını da gözler önüne seriyor. Bilimi çocuklarımıza sevdirmekten başka çaremiz yok, eğer biz de ileride böyle çalışmalar yapmak istiyorsak…Bu konu aslında ayrı bir yazı konusu olur, o yüzden fazla detaya girmeden videoya bakalım, çocuklarınıza izlettirmenizi tavsiye ederim.

Bu Çalışma Neden Bu Kadar Önemli?

Kuyruklu yıldızlar, Güneş sistemimizin 4,5 milyar yıl önceki oluşumu sırasından kalan ilkel kalıntılar. Çok eliptik yörüngelerinden dolayı Güneş yakınından hızla geçerlerken parlamakta ve Dünya’dan da görünür olmaktalar. Zamanlarının çoğunu Güneş’ten çok uzaklarda geçirdikleri için milyonlarca yıldır derin soğukta özelliklerini korumuşlar. Bu özelliklerinden dolayı Güneş sisteminin başlangıcındaki durumu öğrenmek isteyen astronomlar için altın değerindeler.

Bilindiği üzere Philae modülü 67P’ye inmiş fakat bir tepenin ardında kaldığı için güneş panelleri çalışmamış ve pilini şarj edememişti. İlk gelen bilgilere göre, modülde bulunan cihazların gönderdiği fotoğraf ve ses kayıtları, kuyruklu yıldızın yüzeyinde karmaşık bir karbon bileşiğine benzer bir madde bulunduğunu gösteriyor. Organik bir madde olan karbon bileşiğinin tespiti, hayatı başlatan temel kimyasalları Dünya’ya kuyruklu yıldızların getirdiği teorisini destekleyebilir.

Rosetta’dan çekilen fotoğraflar, Philae’nin kuyruklu yıldıza inişi sırasında bir toz bulutu oluştuğunu gösteriyor. Uzay aracı, pili bitmeden önce son gücüyle Ptolemy denilen analiz laboratuarının içindeki fırını çalıştırdı ve içindeki tozları 200 derecede yakarak, çıkan gazı analiz etmeyi başardı. ESA yetkilileri, bu deneyin başarıyla sonuçlandığını ve kuyruklu yıldızdaki karbon ve nitrojenin yapısı hakkında bilgi sahibi olabileceklerini teyit etti. Bu da bize güneş sisteminin oluştuğu yıllarda neler yaşandığı konusunda bir fikir verebilecek.

İşte yukarıda anlattığım nedenlerden dolayı bu uzay yolculuğu, şu ana kadar bildiklerimizi değiştirebilecek özellikte bilgiler edinmemize fırsat verecek. Belki de, bilim kitaplarında yazılanlar değişmiş olacak.

ESA’nın bu çalışması çok önemli olduğu gibi NASA’nın Mars’a gönderdiği Curiosity aracının çalışmaları da, Kızıl Gezegen’le ilgili bilgilerimizi artırma açısından oldukça önemli. Curiosity ile ilgili daha önce yazdığım yazıya bakabilirsiniz:

Curiosity Mars’da 2. Yılını Doldurdu

Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine

  Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine