Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Aralık 2017 Pazartesi

Kitap Tanıtımı: Kedileri Daha Çok Seven Adam

Kitap tanıtımı: Kedileri Daha Çok Seven Adam

Her türlü zorluğu göze alıp, bilmedikleri bir ülkeye göç etti Kuzu Ailesi. Amaçları, huzurlu bir hayat ve çocuklarına iyi bir gelecek sağlamaktı. Aradıklarını bulabilecekler mi, yoksa sürüden ayrılanı kurt mu kapacak?



Büyük A, ormanda beş kaplan gücündedir, ne kurttan ne avcıdan korkar. O bir kedi sever, o bir koca, o bir baba; karşınızda Alp Kuzu ve Yeni Zelanda ile imtihanı!

Köpekleri seven eşi Aliye, ve tüm canlıları seven kızları Doğa’nın maceralarını ibretle okuyacak, yabancı bir kültürün kucağında bir taraftan ‘normal’ bir kız çocuğu yetiştirip, diğer taraftan evliliklerini dimdik ayakta tutmayı nasıl başardıklarını öğreneceksiniz.

Onlara hayran olacak, kitabı elinizden bırakamayacaksınız. Şartlar ne olursa olsun mutlu kalmanın sır perdesi aralanıyor. Heyecanınızı ayakta tutup, merakınızı tatmin ederken, aynı zamanda sizi gülümsetmeyi becerebilen nadide bir eser.

***

Murad Ertaylan iftiharla sunar, Kedileri Daha Çok Seven Adam. Okyanusları aşan bir sevda masalı… Kendinden söz ettirecek bu baş yapıt, kütüphanenizde mutlaka bulunmalı. Yirmi sekiz bölüm tekmili birden; sırayla değil parayla, korkmadan harcayın.



30 Ocak 2017 Pazartesi

Olağanüstü Bir Dostluk Hikayesi Uçurtma Avcısı

Bazı kitapları bir türlü elinizden bırakamaz ve bir an önce bitirmek istersiniz ya, Uçurtma Avcısı da böyle bir kitap oldu benim için.



İki çocukluk arkadaşının yaşadıkları, yıllar süren dostlukları, birinin koşulsuz sevgisi diğerinin ömür boyu peşini bırakmayan pişmanlıkları ve sonunda bu pişmanlığı bertaraf edebilmek için yaptıkları…

Okurken hikayenin kahramanı olan çocukla bir olup olaydan olaya ve duygudan duyguya sürükleniyorsunuz. Afganistan’da başlayan hikaye Amerika’ya kadar uzanıyor, sonrasında Pakistan. Ülkede yaşanan karışıklıklara, Ruslar’ın işgaline ve sonrasına ilk ağızdan şahit oluyorsunuz fakat asıl önemlisi duygu yüklü hikaye. Baba oğul arasındaki paylaşımlar, dostluk ve arkadaşlığın ne demek olduğunu hatırlatan ifadeler.

Afganistan doğumlu Amerikalı yazar Halit Hüseyni‘nin ilk romanı Uçurtma Avcısı. 2003 yılında The New York Times’ın en çok satanlar listesinde bir numaraya kadar yükselmiş.

Okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum, olağanüstü bir dostluk hikayesi..

Kitabın arka kapağında yazan tanıtım yazısı ise şöyle:

“Emir ve Hasan, Kabil’de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk… Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir’le Hasan’ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.

Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California’ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan’ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları… Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

Uçurtma Avcısı’nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü…”



22 Ağustos 2016 Pazartesi

Murad Ertaylan Kim O?

Kitap Tanıtımı : Murad Ertaylan – Kim O?

“Birdenbire dank etti ki, bardağın ne kadarının dolu olduğunun aslında hiç önemi yok. Asıl mesele, bardağın içinde ne var? Bu keşfim hoşuma gitti ve oğlum yanımda değilken geçen zamanımı olduğu gibi kaydetmeye karar verdim.”

Murad Ertaylan, edebiyat krallığının topraklarına kattığı 16 yeni öyküyle bayrağını dünyanın öbür ucunda da olsa dalgalandırmaya devam ediyor. Bu kitapta bize sunduğu hikâyelerin tamamı her ne kadar yazarımızın 2009 senesinde yerleştiği Avustralya’da kaleme alınmışsa da henüz yeni kıtasından fazla iz yok yazılarında, anlattıklarının tamamı bizden. Bu coğrafyada olmuş veya olabilecek olayları kimi zaman eğlenceli kimi zaman duygusal bir dille aktarıyor. Okudukça anlıyoruz ki, kurmacayı bir sanattan ziyade bir oyun alanı olarak algılıyor ve gerçeklikle hayal gücünü harmanlamaktan keyif alıyor. Belki de onu, bu yaklaşım farklı kılıyor.

Murad Ertaylan - Kim O?
Murad Ertaylan – Kim O?

Okuyucu yorumları:
“En beğendiklerim Hikâye Hikâye, Her Şey Yokunda, Eşit Değildir İşareti, Son Dua, ve de elbette Vecihi. Sanki o karakterlerle özdeşleştim, onlar oldum. Evlerdeki yemek kokusunu, o sıcaklığı hissettim.” – Banu L. (İngilizce Öğretmeni)
“Çok rahat okuduğumu söylemeliyim öncelikle. Eskilerine kıyasla bu kitaptaki hikâyelerin daha net mesajları var. Tabiri caizse Kim O? ayağını daha sağlam basıyor.” – Suna Ö.( Bilgi İşlem İş Ortağı)

“Öykülerin dili çok güzel, bir sonraki cümleyi merak ederek okuyorum. Öncekiler de güzeldi, ama Kim O? ile daha da gelişip, tadından yenmez olmuş.” – Dilcan E. (Yönetici Asistanı)

“Her birinde farklı anlatım teknikleri var. Mesela, Kurgulayamadıklarımızdan mısınız?, isimli hikâyeyi ilk gördüğümde eyvah dedim, düzeltmeleri çıkartmayı unutmuşlar baskı sırasında… sonra çok güldüm kendime. Bir bütün olarak çok beğendim kitabı.” – Özgür K. (Diş Hekimi)

Alıntılar:
“Birden bire dank etti ki, bardağın ne kadarının dolu olduğunun aslında hiç önemi yok. Asıl mesele, bardağın içinde ne var? Bu keşfim hoşuma gitti ve oğlum yanımda değilken geçen zamanımı olduğu gibi kaydetmeye karar verdim.” – Bardağın İçinde Ne Var?

“Yumuşak G kadar sessiz olabilirim istersen yüreciğinin köşesinde eğer varsa ikinci bir şansım. Biriciğim sanma ki bir an olsun çıktın aklımdan, ama yokluğun bir azap gibiydi sevgilim ve söz geçmedi benim haylaza. Evet özrüm kabahatimden büyük ama zaten en güzel kanıt değil mi bu hatamın ufaklığına? At beni kalbinin tozlu dehlizlerine ve kilitle kapıyı üstüme ama yeter ki beni susuz bırakma. Kedinin veya martının suya ihtiyaç duyduğu gibi değil, balığın muhtaç olduğu kadar muhtacım ben sana.” – Yumuşak G Kadar Sessiz

“Sim uyumuştu ama Tacizer otomatiğe bağlamış gibi sallamaya devam ediyordu kolunda. Bıkmıyor, yorulmuyordu hiç annelikten. Sarı saçları o kadar güzelmiş ki doğduğunda, başında ‘altın bir taç’ gibi parladığı için görür görmez Tac-ı Zer ismini koymuş kayınvalidem. Prenses demenin ne kadar da zarif bir yolu. Gel gör ki nüfus memurunun eski Türkçenin inceliklerinden haberi yokmuş ve ‘ı’ yerine ‘i’ ile Tacizer yazmış. Altın taçlı karım, olmuş sana, tacizci asker, kısmet işte.” – Altın Taçlı Karım

Kim O? belli başlı internet kitapçılarından isteğe göre karton kapaklı basılı olarak, veya elektronik formatta temin edilebilir.



18 Ağustos 2015 Salı

Cahit Sıtkı Tarancı'dan Otuz Beş Yaş ve Desem Ki

Cahit Sıtkı Tarancı’dan Otuz Beş Yaş ve Desem ki
Cahit Sıtkı Tarancı deyince insanın aklına Otuz Beş Yaş şiiri geliyor. 46 yıllık ömrüne sığdırdığı şiirleri içinde bir de Memleket İsterim öne çıkmıştır. Bunların yanında başka güzel şiirleri de vardır. Can Yayınlarından çıkan eserini okuyup kendimce beğendiğim bazı şiirlerini burada paylaşmak isterim.

Cahit Sıtkı Tarancı
Cahit Sıtkı Tarancı – Otuz Beş Yaş

Sevdiğimiz ve beğendiğimiz şairlerin hep eskide kalması, asri zamanlarda böyle şairlerin çıkmaması beni hep üzmüştür. Belki de vardır ben farkında değilimdir ama genelde hep bilinen şairlerin dizelerini okuyoruz: Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Cemal Süreya vs. Şairler ince ruhlu insanlardır, o yüzden toplum içinde sayılarının fazla olması bizler için iyidir. Onlar hayata ve insanlara farklı gözden bakarlar. Gittikçe kirlenen ve maddiyata boğulan bizler için farklı bakış açılarını ve aşkın, sevginin ve güzelliğin hatırlanmasını sağladıkları için iyi ki şairler var.

Şairin bu kitabında sizlerin beğeneceği farklı şiirler vardır elbette ama benim gözüme çarpan bir kaç tanesini buraya ekleyeceğim. En beğendiğim ise Desem ki.

Desem Ki

Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini
Ormanların en kuytusunu sende görmekteyim
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm
Sende tattım yemişlerin cümlesini
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin.
Desem ki…
İnan bana sevgilim inan
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarla nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi fark edemezsen
Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme müsterih ol
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum

Ben Aşk Adamıyım

Dolaştığım denizlerce düşünüyorum,
Bineceğim son gemi değil midir
Hayır sahibi omuzlarda giden tabut.
Herkes gibi teselliye muhtaç olsaydım eğer,
Derdim ki: “Elbet bir ağlayanım olur benim de;
Ramazan geceleri Yasin okuyanım,
Baharda kabrime menekşe getirenim de.”Fakat bütün bunlar da olur,
Yine tasa etmem,
Yine kırılmam kimseye.
Ben aşk adamıyım,
Sevmeye geldim insanları,
Gönlümle, elimle, kafamla sevmeye;
Hesapsız, karşılıksız,
Ayrılık gayrılık gözetmeden.
Gün gelip gidersem şayet,
Öyle severekten gideceğim ki,
Karanlık kıyılardan bile olsa,
Candan selamlarım,
Civarımdan geçecek gemileri;
Güneşli gemileri;
Şarkılı gemileri;
İçlerinde kendim varmışım gibi!

Otuz Beş Yaş

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.






Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.N’eylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.

Neden Sonra

Neden sonra farkına varıyorsun
Etrafındaki korkunç ıssızlığın.
Yar olsun, dost olsun, ne arıyorsun,
Adresi belli mi vefasızlığın?
Aşk, dostluk!…Hepsi dökülür yapraklar!
Çıplak bir ağaç durgun suda aksin.
Yalnızlık dediğin hayatta başlar;
Kabir boyunca devam etmek için..




23 Eylül 2014 Salı

Cemalnur Sargut-Kur'an ile Var Olmak

Bu yazıda Cemalnur Sargut‘un, son çıkan kitaplarından biri olan Kur’an ile Var Olmak isimli kitabından bahsedeceğim.

kuranilevarolmakNefes Yayınevi‘nin Tasavvuf Sohbetleri dizisinden çıkan kitap, bir televizyon programında yapılan sohbetlerin yazıya dökülmüş hali. Sorular, program yapımcısı Ferda Yıldırım tarafından soruluyor ve Cemalnur Sargut cevaplıyor.

Bu kitapla beraber Allahım’a Sefere Çıktım kitabını da almıştım. Fakat önceliği buna verdim ve iki gün içinde  bitirdim. Cemalnur Hanım’ı daha önce okumadıysanız şiddetle tavsiye ederim. Hemen hemen çıkan tüm kitaplarını okudum diyebilirim. Bazı kitapları, sohbetlerin yazıya dökülmüş hali olduğu için bazı konularda tekrarlar olabiliyor fakat önemli değil. Eğer daha önce yazarı okumadıysanız bu kitabıyla başlayabilirsiniz.

Kur’an ile Var Olmak, ana başlıklarıyla Kur’anı Kerim, Ramazan ve Kutsal Topraklar şeklinde üçe bölünmüş. Bu ana başlıkların altında ise belli başlı büyük sure ve ayetlerin iç manalarından Hz.Peygamberimize, “B” harfinin sırrından Kabe’nin Hakikati’ne kadar konuya ilgi duyanları memnun edecek birçok farklı bilgi mevcut.

Kitabın arka kapağında ve ön sözünde yer alan Cemalnur Sargut’a ait ifadeleri buraya ekleme isterim:

“Kur’an, Hz.Peygamber’in manası ve Allah’ın ahlakını yansıtması hasebiyle ebedi ve ezeli dirilerdendir. 

Ölü olan nefs sahibi kişi, Kur’an’ın sesinden bile etkilenirken hele manasını idrak etmeye başlarsa nasıl dirilmez?

İşte Kur’an ile yaşamaya başlamak, Kur’an’la var olup yaşayan Kur’an olabilmek insanı nasıl etkiler ya da yaşayan Kur’an’larla irtibat nasıl bizi var eder, bu kitapta bunun ipuçlarına ilmen ve zevken yaklaşıyoruz.

Bu hal insana nasıl bir ibadet zevki aşılar, bunu hissediyor ve ibadetlerimizi aşka yolculuk haline getirmeye gayret ediyoruz. Amin”.


Kur’an yer alan ayetlerin dış ve iç manalarının olduğu söylenir. Biz meallerde dış manalarını görebiliyoruz, peki iç manasına nasıl ulaşacağız? Bu konuda Hz. Mevlana şöyle der: ” Geline yüz görümlüğü vermeden yüzündeki örtüyü açmaz, sen de Kur’anın iç manasına ermek istiyorsan nefsini arındırmaya başla ki, Kur’an da sana iç yüzünü açsın.”

Günümüz insanının yaşadığı iç sıkıntılarının, buhranların ve dahi toplumda gördüğümüz ve şikayet ettiğimiz olumsuzlukların temelinde Kur’an’dan uzak oluşumuz aşikardır. Kabul edelim etmeyelim, Kur’an, Yaratıcının insana verdiği -tabiri caizse-  en büyük yaşam kılavuzudur. Biz bu kılavuzdan uzak olduğumuz ve bunu yaşamımıza katmadığımız sürece yaratılış sebebimize aykırı hareket ettiğimiz için gerçek huzuru bulamayacak ve fani lezzetler peşinde koşmaya devam edeceğiz. İnsanoğlu, “niye varım, bu dünyada ne arıyorum, bu dünyada var olma sebebim nedir?” gibi soruların peşine düşüp cevabını bulmadıkça rahata ermeyecektir.

Okuduğum kitapların tanıtımında yaptığım gibi bu kitaptan da beğendiğim bir paragrafı buraya almak istiyorum. Aslında beğendiğim çok yer var fakat en güzeli kitabı alıp okumanız. Kitabın ilk sayfasında sorulan “Yaratan Rabbi’nin adıyla oku ne demektir?” sorusuna yazarın verdiği cevapla yazıyı bitirelim:

“Aslına bakarsan önce şunu söylemeliyim ki, Kur’an için konuşabilmek bir had meselesidir. Mevlana Hazretleri’nin buyurduğu gibi; hakikatini anlamaya ve anlatmaya çalışsak burada ne ben kalırım ne sen kalırsın, ne de bu stüdyo kalır. Biz kendi küçük idrakimizle “O örtüsüne bürüneni, müderrisi” açmaya çalışacağız inşallah.

Şuradan başlayalım: Allahu Azimüşşan, ezel aleminde bize bir tek soru sordu. Yani ruhlar yaratılıp onlara akıl verildiği zaman, Allahu Azimüşşan bize, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dedi. Dikkat edersen ” Ben sizin Allah’ınız değil miyim?” demedi. “İlahınız, taptığınız değil miyim?” demedi. “Rahmanınız,aşkınız değil miyim? demedi. Ne dedi? “Öğretmeniniz değil miyim?” dedi (Rab: Terbiye eden demek). Öyleyse bu alemde her gördüğümüz, her duyduğumuz ile bir şey idrak etmemiz Allah’ın lütfuyladır. Yani Allah bu alemde her şey ile bize bir şey öğretir. Önce mürşitten öğretir, taştan, topraktan öğretir, dosttan düşmandan öğretir, her yerden öğreten yalnız Allah’dır. Ezelde biz buna “beli (evet)” dedik, buraya gelince unuttuk. Mademki her yerden öğreneceğiz, idrakimizi açacağız, hayvan olarak kalmayıp idrak sahibi olacağız, o zaman bütün yaratılmışlarda Allah’ın isimlerini ve yapanın yaptıranın Allah olduğunu idrak etme seviyesine ermemiz lazım. İşte “oku”, bu demektir. Yaratılmış olan her yerde beni oku, beni gör, beni anla ve her yerden ve her şeyden sana bir şey öğrettiğimi idrak et demektir.”

Dipnot:

Cemalnur Sargut ile ilgili bilgi edinmek için tıklayın. 

Yazarın kitapları için tıklayın. 

Yazarın çeşitli zamanlarda yaptığı sohbet video arşivi için tıklayın.

Diğer kitap yazılarıma bakmak isterseniz:

Okuduğum kitaplar

14 Ağustos 2014 Perşembe

Bir Sufinin Romanı:Gezgin

Gezgin,  Endülüslü büyük mutasavvıf Muhyiddin-i Arabi‘nin kendi ruhunda yaptığı ve bereketli bir ömre yayılan manevi gezisinin hikayesi. Sadık Yalsızuçanlar tarafından kaleme alınan kitabı birkaç kez elime alıp bitirememiştim fakat nihayet yeniden başladım ve bitirdim. Bazı kitaplar vardır, yine okumak istersiniz. Gezgin de benim için onlardan biri.

gezgin

Şeyh-i Ekber olarak anılan Ibn Arabi, 1165 yılında bugünkü İspanya’ya bağlı Endülüs’de doğmuş, hayat boyu süren yolculukları O’nu, Mısır, Mekke, Konya gibi yerlere götürmüş ve nihayetinde 1239 yılında Şam’da Kasiyyun Dağı’nda vefat etmiştir. Yavuz Sultan Selim, Şam’ı fethettiğinde kabrini ortaya çıkartmış ve oraya türbe ve cami inşa ettirmiştir.

Vahdet-i Vücud (Varlığın Birliği) öğretisiyle yüzyıllardır tartışmaların odağında olan büyük mutasavvıf ömrü boyunca yaklaşık 500 esere imza atmış. Bazı fıkıh ve kelam alimlerince çokça eleştirilmiş fakat tasavvuf yolundaki sufilerce “Şeyh-i Ekber (En büyük şeyh) olarak anılmıştır.

En bilinen eserleri Füsus-ul Hikem (Hikmetlerin Özü) ve Fütuhat-ı Mekkiye (Mekke’nin Fetihleri) dir.  Eserlerinin anlaşılması zor olduğu için konuyu bilmeyenlerce okunmaması, şerhlerinin okunması tavsiye edilmiştir.

Muhyiddin-i Arabi hakkında bilgi edinmek isteyenler için konunun uzmanlarından Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’ın Şeyh-i Ekber: İbn Arabi Düşüncesine Giriş kitabını tavsiye edebilirim.

seyhiekber

Yazarın yıllar süren araştırmaları sonucu ortaya çıkarttığı Gezgin, seyahatleri boyunca başından geçenleri ve tabii bu arada kitaplarındaki bilgileri de içeriyor. Yazarın konuya hakimiyeti, orijinal eserlerinde anlamamızı güç kılan ifadeleri günümüz Türkçesine veciz bir şekilde aktarabiliyor. Tasavvuf, Ibn arabi ve İlahi Aşk konularına meraklı kişilerin kaçırmaması gereken bir kitap diye düşünüyorum.

Kitabın 25. bölüm 78. sayfasında Şam’daki bir sohbette anlattıklarını buraya aktarıyorum:

“Merkezde İlahi Zat vardır. O, aynı zamanda Sırların Sırrı, bilinmezlerin bilinmezidir. Sonra Ehadiyet gelir, bu birliğin ilkesidir; ardından Vahidiyyet gelir, bu da çokluk içindeki birliktir. Sonra Allah’ın adları ve nitelikleri gelir. ‘Ol’ der ve murat ettiğinin modeli yaratılır. Sonraki daire bizim gibi varlıklardır. Varlık, insanın çıkması gereken açık arınma alanıdır, yani insanın kendini aşması. Bu gizli olmamalıdır. Bilmek, gerçeğin içinde durabilmedir. Hakikat burada varlığın açılmasıdır. Varlığın içi vehim, dışı hayaldir. Varlık, kendinden olursa varlıktır. Bir başkasına muhtaç olan varlık hayalden başka ne olabilir? Yani biz sanırız ki, bu alem kendi başına buyruk, kendi kendine oluşmuş bir gerçektir, mutlak gerçekten hariç bir varlıktır. Oysa hiç de böyle değildir. Bilelim ki, biz de bir hayaliz, algıladığımız her bir şey ve ‘bu ben değilim’ dediğimiz her bir nesne de bir hayaldir. Allah, ancak karşıtlıklar bir araya getirilince bilinir. O, hem öncesizdir hem de sonrasız. Hem içtir hem de dış. O, dış olarak beliren içtir, iç olarak beliren dıştır, öncesizliğiyle sonrasızdır. O’nu O’ndan başka kimse göremez. ve O’nun kendisine perdeli olduğu kimse de yoktur. O, kendini kendine izhar eden Zahir’dir. O, kendini kendine perde kılan Batın’dır. Dış, ‘ben’ dediğinde iç bunu yalanlar. İç, ‘ben’ dediğinde dış bunu yalanlar. Ve bu her karşıt çift için aynıdır. Her durumda konuşan ‘Bir’dir ve O’nu dinleyenin de aynıdır. Bu, Elçi(s)’nin ‘ve benliklerinin onlara anlattıkları’ sözüne dayanmaktadır. Apaçık olarak burada benlik, hem konuşan ve hem de konuştuğunu işiten ve söylediğini bilendir. Bunda farklı yönlere bürünmesine rağmen Hak, birdir. Hiç kimsenin bunu bilmemesine imkan yoktur. Çünkü herkes, Hakk2ın bir sureti olması bakımından bundan haberdardır.”

20 Nisan 2014 Pazar

Modern Zamanların Dervişi Martin Lings

Bugün 20 Nisan 571. Sevgili Peygamberimizin(sav) miladi doğumgünü. En güzel sözler, en güzel dualar ve selamlar O’na(s) olsun. Bu hafta kutlu doğum törenleri yapıldı. Hicri olarak 12 Rebiülevvel her yıl geriye gidiyor. Bizde nisan ayı set edilmiş ama aslında 20 nisan günü ayarlanabilirdi.

Modern zamanların içinde olduğumuz şu devirde aslında O’na(s) çok ihtiyacımız var. Materyalizmin baskısı altındayız ve ruhumuzdan uzağa düştük. Son iki gündür dilimde şu hadis-i şerif var: “ Ey Ömer(ra), istemez misin dünya onların olsun, ahiret bizim”. Etrafıma ve kendime bakınca dünyayı ne kadar istediğimizi görüyor ve hayıflanıyorum.Peygamberimizi daha iyi anlayabilsek, bu dengeyi tutturabileceğimize inanıyorum. Kalbimize O’nun(s) imzasını atmalıyız.

Peygamberimizin hayatı demişken bir Modern Zamanlar Dervişi‘nden bahsetmek istiyorum: Martin Lings, diğer adıyla Ebubekir Siraceddin.

Bir İngiliz Protestan olarak doğan, sonra ateist olan ve en sonunda 29 yaşında İslam’ı seçen bir bilge.

O’nu,  “Hz.Muhammed(s)’in Hayatı” isimli eseriyle tanımıştım.

Siyer kitapları tarihsel bir gidişatla Peygamberimizi anlatırken yazarın bu kitabı ayrı bir tat bırakıyordu insanda. Zaten bu yüzden siyer ödülüne layık görülmüştü. Başka eserleri de mevcut fakat henüz okuyamadım.
Peygamberimizin doğum günü olan bugünde, kendisini anmadan edemedim. Tekrar tekrar okunası bir kitap. Bu vesileyle 1995’de vefat eden bu Batılı nur yüzlü dervişi rahmetle anmak istiyorum.

Konusunda oldukça doyurucu bilgiler sunan www.sonpeygamber.info  sitesinde
Martin Lings ile ilgili Prof.Dr.Ali Köse’nin güzel bir yazısı var, okumanızı tavsiye ederim. Aşağıdaki linke tıklayarak yazıyı okuyabilirsiniz.

Modern Zamanların Dervişi: Martin Lings

16 Nisan 2014 Çarşamba

Her Nefes Dergisi

hernefes

Her Nefes Dergisi

Nefes Yayınevi‘nin aylık yayınladığı tasavvuf kültürü dergisi, dolgun içeriğiyle öne çıkıyor. Her ay farklı konuların ele alındığı dergi, ücretsiz olup sadece internette yayınlanıyor. Hz.Üftade konulu Nisan-2014 e-dergi’ye buradan ulaşabilirsiniz.

Nefes Yayınevi Cemalnur Sargut Hanımefendi’ye ait kitapları bulup satın alabileceğiniz bir yer. Ayrıca sitede, sohbetlerle ilgili video arşivine de bakabilirsiniz. Yazarın son kitabı “Allah’ıma Sefere Çıktım” siteden alınabilir.

30 Ağustos 2007 Perşembe

Aşka Yolculuk

Yarın Trabzon’a gidiyorum, kaç zamandır bekardım buralarda. Ailemi alıp geri geleceğim inşallah. Ankara’da su sorunu şu aralar yok, sular akıyor, tabii barajlar için aynı durum sözkonusu değil. Onun dışında Ankara, 864 rakımlı tepe için hareketli günler yaşadı, memleket için iyi olur inşallah.
Mevlana’nın Fihi Mafih’i elimde, onu okuyorum. Daha önce Cemalnur Sargut Hanımefendi’nin “Kenan Rifai ile Aşka Yolculuk” isimli kitabı okumuştum, tasavvufla ilgilenenlere hararetle tavsiye ederim.

Kenan Rıfai ile Aşka Yolculuk

Kitaptan aklıma ilk gelen; Kenan Rifai Hz.’lerine “tasavvuf nedir” diye sormuşlar. “İncitmemek ve incinmemektir” demiş. Tasavvufun çok farklı tanımları var. İncitmemek bir nebze kolay gibi geliyor: dilini tutarsın, insanları üzmezsin vs. Fakat incinmemek nasıl olacak? Bunu da şöyle açıklıyor: Herşey Allah’tan geliyor, sebebe değil Müsebbibe bakarsan kime niye incineceksin ki? Allah’a mı, haşa….Kitapta bu ve benzeri birçok incelik var, Allah nasip eder inşallah…

Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine

  Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine