Düşünceler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Düşünceler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2014 Pazar

En Acı Babalar Günü'm

Bugün Babalar Günü. Normalde bu tip günlerin alışverişi canlandırma odaklı olduğunu bildiğim halde yine de yılda bir gün hatırlamak ve hatırlanmak güzel birşey diye düşünürüm. Dün, Soma’daki çocukların karnelerini babalarının mezarlarına götürüşü yeraldı medyada. Hepimiz üzüldük,kahrolduk ama hiçkimse o çocukların yaşadıklarını tam olarak bilemeyecek. Küçükken babasını kaybedenler müstesna, ancak onlar anlayabilir bu çocukları. Biz üzüleceğiz sadece, çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor ve en kolay çekilen acı, başkasının acısıymış.

Bu Babalar Günü, o çocuklar gibi benim için de en acı babalar günü oldu. Zira 28 Mayıs tarihinde babamı kaybettim. Aradan 15 gün geçti ama hala işin farkında değilim sanırım. Sanki babam hala Trabzon’da ve ben oraya gidince O’nu göreceğim. Taziyeye gelenler, sonradan anlayacaksın diyor. Belki de Trabzon’a gidince ayrılık acısı daha da belirgin olacak.


Babamı -elimizden geldiğince- güzel bir şekilde uğurladık, bu konuda içim rahat. İnşallah öbür dünyası da iyi olur, sadece eskilerin firak dediği ayrılık acısı içimi acıtıyor. Ölünceye kadar bir daha O’nu göremeyeceğim. Belki rüyalarda karşılaşırız ama o da bizim isteğimizle olmuyor.
Peygamber Efendimiz(s); “Lezzetleri bozan ölümü çokca hatırlayınız” buyuruyor. Gerçekten de bir anda dünyanın bize sunduğu lezzetler acıya dönüşüyor. Doğdumuza inandık, öleceğimize de inanıyoruz, bunda bir sıkıntı yok, bizi ayakta tutan inancımız ve dualarımız. Şairin dediği gibi:

“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?”

Bizler perde ötesini göremediğimiz için şaşırıyoruz, oysa asıl hayat o zaman başlıyor. Ölüm aslında müthiş bir ibret bizler için ama şu dünyanın debdebesi, bizi gerçeği görmekten alıkoyuyor. Şu hayat, çıkılan uzun bir yolculukta verilen kısa bir mola gibi fakat bizler tüm enerjimizi molaya veriyor ve aslolan yolculuğu-sonsuz hayatı ıskalıyoruz.

Rabbim babama ve tüm geçmişlerimize rahmet etsin. Herkesin babalar günü kutlu olsun.

 

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Modernizm, İnsan...

Modernizm, İnsan…

6 ay olmuş buraya yazmayalı. Oysa neler geçti hayat penceremin önünden? Hastalıklar, ölümler, sıkıntılar, baş dönmeleri, nefes daralmaları vs vs. Zaman ilerledikçe insanın başına neler geliyor? Bu da bizim için deyip yola devam ediyoruz. Yeni yılla birlikte kişisel olarak sıkıntılı günler geçirdim, dünya da öyle. İlk defa Gezi Parkı gibi olaylara şahit oldum, Ortadoğu’da yaşananlar, darbeler, ölümler…. Kıyamete daha da yaklaşıyoruz sanki. Zaten orta alametler ortaya çıkmıştı, dünya gitgide kötüye gidiyor. Aslında herşey olması gerektiği gibi ilerliyor. Hikmet penceresinden bakıldığında dünyanın sonuna kadar iyi-kötü arasındaki mücadele devam edecek.

Modernizmin getirdikleri, bizi olaylara sadece maddi gözlüklerle bakmaya alıştırdığı için bazen bocalıyoruz. İrfan ve hikmete ne kadar da ihtiyacımız var. Şu sıralar Mısır’da Suriye’de ve birçok yerde insanlar zulüm altında. Aslında ölen çoğu kez müslümanlar oluyor. Ah Ortadoğu, sen nasıl bir yersin ki, kimse elini üzerinden çekmiyor? Kan ve gözyaşı dinmiyor. İngilizlerin bilerek sınırları çizdiği bu coğrafyada müslümanlar birbirini öldürüyor, vahşet kol geziyor, batılı devletlerse parsayı topluyor. Önümüzdeki günlerde haritaların değişeceğini düşünüyorum. Değişsin ve barış gelsin inşallah. Celal tecellilerin yaşandığı bu yerlerde inşallah Cemal de görülür. Ama bunun için bizim kendimizi düzeltmemiz gerekiyor. Sıkıntılarımız var: eğitimde-bilimde-kültürde-sosyal hayatta-dini algılamamız ve hayata yansıtmamızda. Biraz aynaya bakmalıyız, yüzyıllardır neden geriyiz, neden birşeyler üretemiyoruz, neden kullanılıyoruz vs. Türkiye olarak yeni nesilden umutluyum, daha sağlam daha bilgili geliyorlar. Bunda internetin faydası da yadsınamaz. Herşeyi sorguluyorlar. Bu çok hoşuma gidiyor, bilgiye ulaşmak çok kolay. Ama bu kadarla yetmiyor, bizim de araştırıp üretmemiz lazım. İnşallah gelecek günler güzel olur.

Modernizm, İnsan

Son zamanlarda modernizmin bize getirdikleri ve çok da götürdükleri üzerine düşünüyorum. Kapitalist bir sistem içinde materyalist bakış açıları, bizi mutsuzluklara itiyor. Eskisinden daha zenginiz, alım gücümüz fazla ama huzurumuz kalmadı. Neyi unuttuk acaba? Fizik yanımızla beraber bir de metafizik tarafımızın olduğunu mu? İrfan ve hikmet nerede? Nerede kaybettik, nerde bıraktık onları? Kalbin bir et parçasından ibaret olmadığını gönlümüzün de varolduğunu neden unuttuk? İnsana ve hayata karşı neden bu kadar saygısız olduk? Nerde o yüce gönüllü insanlar, diğergam olan, başkalarını kendine tercih eden, canlı cansız herşeye hürmet eden, oyun ve eğlenceden ibaret olan dünyaya kalbinde yer vermeyen, kesrette vahdeti-vahdette kesreti gören, halk içinde Hakk’la olan…..? Elbette varlar ama sayıları az. Bu sayıyı artırmamız lazım, aksi halde depresyonlar, hayal kırıklıkları, mutsuzluk ve huzursuzluklar içinde debelenip duracağız ve hayat geçip gidecek. Ya sonrası…?
Şairin -çok sevdiğim- dizeleriyle son verelim:
” Neye yaklaşsam sonu uzaklık ve kırgınlık

  Anla ki, yok Allah’tan başkasıyla yakınlık “.

31 Ocak 2013 Perşembe

Ruhum Daralıyor

Bu aralar ruhum daralıyor. Yaklaşık bir aydır yakınlarımın hastalıkları beni ve çevremi oldukça üzmüş durumda. Hastalık Rabbimizden bize gelen misafir aslında, onu hoş karşılamak ve göndermek lazım. Sabır ve bu bilinçle hareket edersek günahlarımız yapraklar gibi düşecek, bunu da biliyorum ama gel gör ki, ruhumdaki darlığı bir kenara atamıyorum. Allah hepimize sağlık ve afiyet bahşeder inşallah.

Ömer Faruk Tekbilek

Yaklaşık on gündür Ömer Faruk Tekbilek dinliyorum. Bugüne kadar O’nun eserlerinden bihaber olmama çok hayıflanıyorum, nasip bugüneymiş demek ki. Şu an bile o eserler var kulağımda. Kalbimin derinlerine doğru yolculuğa çıkarıyor beni, hastalıklara üzülmem ve eserlerin verdiği hüzün birarada farklı yolculuklara çıkarıyor.

Osmanlıca Harfler

Daha önce bahsetmedim burada fakat yaklaşık iki ay önce Osmanlıca kursuna başladım. Lisedeyken merakım vardı, kendimce okumaya çalışırdım, şimdi bu fırsat önüme çıkınca hiç kaçırmadım. Toplam 4 kur, ilk kur sadece okuma. 7 hafta boyunca cumartesi pazar hiç üşenmeden zevkle kursa katıldım, iyi arkadaşlarım ve çok derin sohbetlerimiz oldu. Kur sonunda sınav olduk, sertifika alacağız inşallah :). 2. Kur şubatta başlayacak inşallah, iple çekiyorum desem yeridir.
Kursa başlayınca arkadaşlarıma bahsettim, olaydan uzak olanlar ” ne yapacaksın Osmanlıca’yı” dediler, güldüm sadece. Kimi, yeni bir yabancı dilin olacak dedi, üzüldüm !! Ecdadın dilinden yazısından bu kadar uzak olunması üzdü beni açıkçası. Oysa koca bir geçmiş orada bizi bekliyor, bundan bihaberiz. Okullarda yeni verilen seçmeli dersler arasına Osmanlıca’nın da girmesi taraftarıyım, isteyen çocuğuna bu eğitimi aldırabilmeli.
Resimde Osmanlıca alfabe var, renkli olan 5 harf, ecdadın eklediği harfler. Merak edenler için değişik sitelerde öğreten kısımlar var.
Aslında Osmanlıca konusunda çok şeyler söylenebilir fakat kısa tuttum, Allah hepimize izan ve hikmet nasip etsin, vesselam.

31 Aralık 2012 Pazartesi

Yılın Son Yazısı ve Mayalar

Takvimlere göre yılın son yazısı bu. Oysa takvimlerin olmadığını düşündüğümüzde bugünün yarından farkı yok. İnsanoğlunun kendini kandırması işte.
Maya takvimine göre çok şey beklendi 2012’den. Aslında kıyamete yaklaştığımız bu demde, 2012’de de az felaketler yaşanmadı. Dünyanın ve tabiatın dengesini bu kadar bozarsak olacağı da buydu zaten.

Yılın Son Yazısı ve Mayalar
Yılın Son Yazısı ve Mayalar

21 Aralık tarihinden beklentiler fazlaydı kimilerine göre. Oysa Mayalar, yeni bir dönemin başlayacağını söylüyordu: dünya için daha iyi bir dönem. İyilik ve güzellik adına daha güzel şeyler serdedecek insanoğlu. İnşallah bu temenniler gerçek olur, dünya ve insanlık çok yorgun çünkü. Özellikle 20. Yüzyıl tam bir felaket; dünya savaşlarında milyonlarca insan öldü, sanayi ve bilimin gelişmesi o kadar hızlı oldu ki, yüzlerce yıllık gelişmeler on yıllara sığdı. İnsanlık bilimle çok gelişti ama bunun yanında doğanın ve insanın tahribatı çok fazla oldu. Karnımız doydu, zenginleştik, teknolojiyle arabamız-uçağımız hızlandı, uzaya çıktık fakat iç dünyamız da o oranda daraldı- geriye gitti. Her toplumda yaşanan kısmi bozulmalardan bahsetmiyorum, 5000 yıl önce de:” Bu gençlik bozulmaya başladı, büyüklerini saymıyorlar vs” gibi sözler edilmiş. Benim bahsetmek istediğim topyekün toplumları esir alan nefsaniyet ve bencillik. Hep ben hep ben diyen insanoğlu o kadar bencilleşti ki, yanıbaşında aç olanı göremedi.
İşte Mayalar aslında yeni bir dönem başlayacak derken ahlaki olarak insanoğlunun yükseleceğini söylemiş. Bu da hepimizin özlediği şey değil mi? Hepimiz bunun özlemini çekmiyor muyuz? Aslında sihirli değneği bekleyecek halimiz yok, önce kendimizden başlayarak çocuklarımızı-çevremizi bu yönde geliştirmemiz gerekiyor.
Yeni yılı bilinçsizce kutlamak yerine bir yılı nasıl geçirdik, neler başardık neler yapamadık şeklinde düşünsek daha iyi olur diye düşünüyorum, tabii nüfus kağıdımız da eskiyor, bu da cabası.
2013 yılının ülkemize ve dünyaya huzur, mutluluk, sağlık ve afiyet getirmesi dileğiyle…..

26 Eylül 2012 Çarşamba

Derman Arardım Derdime Hz. Niyazi-i Mısri

Bu aralar Hz. Niyazi-i Mısri‘yi okuyorum. Nasıl bugüne kadar uzak kalmışım anlamadım, demek nasip değilmiş. Önce İrfan Sofraları‘nı, sonra Divan‘ını okudum. Bir de hayatıyla ilgili birkaç eser. Bu büyük Ruh’un kıymetini bilememişiz. Son birkaç yılda O’nunla ilgili yapılan çalışmalar oldukça sevindirici. Özellikle Malatya Belediyesi’nin Limni Belediyesi ile ortak konferansları vs.  Hazret hayatında çok eziyetler çekmiş, gerçi onlar bizim gibi küçük düşünmedikleri, Celal ve Cemal tecellileri açısından baktıkları için bize kötü görünebiliyor.
Şiirlerinden çok beğendiğim birini aşağıda paylaşıyorum:

Derman arardım derdime derdim bana derman imiş.
Burhan arardım aslıma aslım bana bürhan imiş.

Sağu solu gözler idim dost yüzünü görsem deyü.
Ben taşrada arar idim ol can içinde can imiş.

Öyle sanurdum ayrıyım dost gayridir ben gayriyim
Benden görüp işiteni bildim ki ol canan imiş.

Savmu-u salat u hacc ile sanma biter zahid işin
İnsan-ı kamil olmağa lazım olan irfan imiş.

Kanden gelir yolun senin ya kande varır menzilin
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvan imiş.

Mürşid gerektir bildire Hakk’a sana hakk-al-yakın
Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş

Anla hemen bir sözdürür yokuş değildir düzdürür.
Alem kamu bir yüzdürür görem anı hayran imiş.

İşit Niyazi’nin sözün bir nesne örtmez Hak yüzün.
Hak’dan ayan bir nesne yok gözsüzlere pünhan imiş.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Ben, Ego, Aşk

Ego & Aşk

“Cehennemin baş meleği ” Mâlik”, cennetinkiyse ” Rıdvân “dır. Rıdvân ismi, ” Rıza ” kelimesinden gelir.”

Ben ben diyen insan bu dünyada cehennemini yaşıyor zaten,  Rabbinden gelene razı olan ise cennet halinde. Büyükler de şöyle demiş; “bu dünyada cenneti bulamayan öbür tarafta hiç aramasın.”

Yukarıdaki resim, çok hoşuma gitti, işi özetliyor aslında. Ego ve aşk arasında ters orantı var. Ego artınca aşk, güzellikler azalıyor, egomuzdan kurtulabildiğimiz ölçüde de aşka yaklaşıyoruz.

Etrafıma ve kendime bakıyorum, egomuzun esiriyiz; benim arabam-malım-mülküm vs. Böyle dedikçe zaten en ufak bir sıkıntıda hemen yıkılıyor ve cehennem halini yaşıyoruz. Oysa, benliğimizi azaltsak, iyi-kötü herşeyin O’ndan geldiğinin künhüne varsak cennet halini yaşayacağız.

Rabbim sonumuzu hayreylesin, vesselam.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Ankara Çılgın Projeler

Basbakan Ankara icin çılgın projeler acikladi,İstanbul icin olanlar beni pek heyecanlandirmamisti, burasi icin soylenenler ise hosuma gitmedi degil. Aslinda Guneykent, yeni stad, iki hastane, hayvanat bahcesi gibi projeler benim icin cilgin degil, heyecanlandirmiyor da. Bunlar olmasi gereken seyler zaten. Ankara’nin uzay ussu olmasi,savunma sanayi merkezi olmasi uretim icin gelecek vadeden seyler, Akyurt’taki buyuk fuar alani da guzel olacak. Bunun yaninda cok gec kalan metronun bitirilmesi ve rayli sistem, bozkir icin gec kalmis isler.
5 yildir buradayim, en cok ozledigim deniz ve orman. Ankara, onceki yillara gore sehir icinde bolca yesillenmis, diger sehirlere gore onde gidiyor ama benim cilgin projeler arasinda gormek istedigim Ankara’nin cevresinin ormanlarla kaplanacak olmasiydi. Keske bu da yeralsaydi, yillar sonra cevreyolu etrafinin ormanlarla kapli oldugunu gormek beni cok memnun ederdi. Aslinda kucuk capli da olsa calismalar var ama yeterli degil.
Anayasa Mahkemesi’nin AOC icinden gececek yol ve ustgecitlere izin vermesi beni hem mutlu etti, hem de biraz uzdu. Mutlu etti cunku, ciftlikteki hemzemin gecitte trafik kesmekesini yasayan herkes, ustgecit tarzi birsey yapilmasina hayir demeyecektir. Ama İstanbul yoluna paralel yapilacak genis yol ve Anadolu Bulvari’nin genisletilmesi, sehir icinde kalan AOC yesilliginin biraz daha azalmasi demek. Aslinda Ciftlik disinda atil kalan Aoc arazisinin bazi yerlerinin halkin kullanimina acilmasi, genis park alanlarinin olmasi da kotu sayilmaz.
Son bir gozlem; Ankara icindeki rayli sistem eksikligi. Metroda zaten gec kalinmis, hic olmazsa -Eskisehir’deki gibi- rayli sistem yapilarak toplu tasima tesvik edilebilirdi. Sabah 8-9 ve aksam is cikisi İstanbul ve Eskisehir yollarindaki trafik belki de bu kadar olmazdi.
Yine de aciklanan projeler gelecek adina umut vadedici ve ulkenin kalkinmasi yolunda gelisme gosterdiginin bir isareti.

– Posted using BlogPress from my iPhone

9 Eylül 2010 Perşembe

İçimden Dökülenler

İçimden Dökülenler…(2010 tarihli bir yazı)

Canım sıkkın. Bazı sebepleri var fakat herşeyi burda yazamıyorum. Eskiden, blog başlamadan, içimdekileri kağıtlarla paylaşırdım ve sonra yakar-yırtardım, o zaman daha iyiymiş. Aslında düşününce ve etrafa bakınca sağlıklı olmak her şeyden daha önemli ama insanın beklentilerinin yerlere serilmesi üzüntü vermiyor değil.

İçimden Dökülenler
İçimden Dökülenler

Bu Ramazan da hiç iyi geçmedi benim için. Bir önceki yazıda da belirttiğim gibi hipoglisemi peşimi bırakmıyor. İlk beş gün oruç tutabildim, o da yerlere serilerek. Daha sonra dayanamadım ve tutmadım. Ara öğünlerle desteklememe rağmen yine de çok kötü yapıyor beni. Bayramdan sonra yine bir doktor ve sonrası düzenli bir diyet tarzı yemek şekline başlayacağım.
İnsan oruç tutmayınca Ramazan’ın maneviyatını ve ruhunu anlayamıyor. Oruç, başlı başına büyük bir hadiseymiş, şimdi anladım. 6 saat sonra bayram namazı var fakat önceki senelerdeki gibi huzur ve sevinç yok içimde. Yok tabii, oruç tutamadık ki. Maneviyat da çöküntü içinde…Bilmiyorum, Rabbim hayırlısını nasip etsin, bu sene böyle oldu. Oruçla ilgili yazılarda gönül orucundan bahsedilir, bu olmadan sadece aç kalmak maharet değil. Biz orda da sınıfta kaldık, Allah riyadan da saklasın, vesselam.
Bayramda Ankara’dayız, memlekete gidemedik, bozkırı bekleyeceğiz. Şöyle kendimi denize bırakmak geliyor içimden ama olmuyor. Gerçi kafan doluysa nereye gidersen git huzuru bulamıyorsun.
Çok karamsar bir yazı oldu bu, ama içim böyle ne yapabilirim ki? Önce herkesin bayramını kutlayalım ve son sözleri söylerek bu yazıyı da kapatalım:

Deme niçin şu şöyle
Yerindedir ol öyle
Var sonunu seyreyle
Görelim Mevla neyler
Neylerse güzel eyler.

2 Şubat 2009 Pazartesi

(www.suatsaygin.net) ve bir-iki söz

(www.suatsaygin.net) ve bir-iki söz

Bugün alan adı satın aldım. Artık adresim http://www.suatsaygin.net/ . Blogu bu adrese yönlendirdim, değişen pek birşey yok aslında, kendimi şımarttım biraz:)

Telefonumu iphone’la değiştirdim. Önceleri endişeyle bakıyordum, bluetooth’la dosya bile gönderemiyorsun diye. İphone’la nete girince ve dokunmatik ekranını görünce bayıldım diyebilirim. Tüm eksiklikleri program yükleyerek bertaraf edebiliyorum. 2mp kamerası az gibi gelse de çok iyi fotoğraflar çekiyor. N95’imi bırakmak zorunda kaldım, Blackberry zaten beni çok fethedememişti, sadece şirket maillerine bakıyorum, bu da yetiyor. İphone’la ilgili birçok site var, detaylı bilgiler ordan edinebilir. http://www.ingilizanahtari.com/ başarılı bir site.

Geçenlerde iyi bir kampanya ile laptop da aldım. HP Pavillion dv-5 1021-et, 4gb ram-512 paylaşımsız ekran kartı,P8400 2.27ghz işlemci. Bu konfigürasyon bimeks’te 1872 tl’ye idi. Kampanya hala devam ediyorsa bakabilirsiniz, kaçırmayın derim. Diğer sitelerde-mağazalarda 2500 tl fiyatı var. Kendimi epey şımartmışım bu aralar:)))

Trigliseritimle aramız pek iyi değil bu aralar. Ramazanda kan tahlili yaptırmıştım, 315 falan çıkmıştı, ilaç kullandım fakat bitiminde tekrar tahlil yaptırmadım. Geçen ayki kan tahlilimde trigliserit oranı 450’ye çıktı. Bu çok yüksek bir oran, normali 200. Yine doktoru ihmal ettim. Geçen hafta, daha önce kullandığım, Lyphantyl 200 ilacını kullanmaya başladım, beni resmen yere serdi. Yorgunluk, uyku hali, akşam 9-10 gibi uyumalar…İlacı bıraktım, normale döndüm. Trigliserit problemi olanlar, ilacın bırakılmasıyla oranın yükseldiğini söylüyor. Bunu biliyorum fakat bir türlü düzenli bir ilaç kullanımına başlayamadım. Bunda tembelliğimin de etkisi var.
15 gün önce kızımda geniz eti problemini farkettik. Anaokuluna gidene kadar hiçbirşeyi yoktu, fakat okula başlayınca nerdeyse her hafta doktor yolundayız. Bunu biraz da normal karşılıyorum,zira diğer çocuklardan mikrop kapması normal. Son doktor ziyaretimizde geniz etinin olduğunu, bademciklerinin şiştiğini, hatta kulaklarında su olduğunu duyma yetisinde azalma olduğunu ve ameliyat olması gerektiğini öğrendik. Ben onla beraber değildim, doğudaydım.Haberi alınca çok üzüldüm. Çünkü kızım 1 yaşındayken ameliyat olmuştu. Yine mi olacak dedin kendime. Geçen hafta başka bir doktora götürdüm. Muayene sonucunda bunun alerjik bir reaksiyon olabileceği söylendi. Şimdi alerji şuruplarını alıyor. Bu cuma kontrole gideceğiz, işitme testi tekrarlanacak, inşallah ameliyata gerek kalmaz.
Yarın sabah İstanbul’a gidiyorum, iki gün kalacağım 3g eğitimi için. Haziran ayında 3g servise verildiğinde mobil internet kavramı daha çok yerleşecek hayatımıza. Görüntülü konuşmaya insanlar msn sayesinde aşina fakat evimizde kullandığımız adsl hızlarına cepten ulaşmak bir harika olacak.
Yazılarımızı ayda bire düşürdük, maşallah. Facebook ve maillere cepten ulaşmak hoş ve kolay oluyor güncelemeler için. Bu blogger’ın mobil kullanımı pek kullanıcı dostu değil,bunu biraz daha kolaylaştırsalar benim için daha iyi olacak. İphone için blog writer isimli bir program buldum fakat blogger’ı desteklemiyor.
Bu aralar elime falih Rıfkı Atay’ın Çankaya isimli eserini aldım. Atatürk’ün hayatını detaylı şekilde öğrenmek istiyorum. Kulaktan dolma bilgiler, okullarda öğrendiğimiz resmi tarih bilgileri beni kesmiyor açıkçası.
Başbakanın Davos’taki tavrı benim çok hoşuma gitti bunu da söyleyeyim. Bizim gibi müthiş bir tarih ve devlet birikimine sahip bir milletin temsilcilerinin emperyalistler karşısındaki sönük tavrı beni çok üzüyordu. İran Cumuhrbaşkanı Ahmedinejad Amerkiya kafa tutarken hoşuma gidiyordu, neden biz böyle davranmıyor diye düşünüyordum. Bu düşüncelerimi birçok arkadaşımın da paylaştığını biliyorum. Davos’ta moderatör normal davransaydı bu olmayacaktı aslında ama Başbakan iyi yaptı O’na. Bu tavrın insanımız üzerindeki etkisini sosyologların iyi incelemesi lazım. Demek ki bu millet, başında kendilerini sürükleyecek bir lider olursa çok işler yapacaktır. Durum böyleyken her ülkeyle çekişmek de doğru değil elbette ama geçmişte ecdadımızın-Atatürk’üün yabancı devlet adamlarının tuhaf istekleri karşısında takındıkları tavır bize örnek olmalı.

Haşmet Babaoğlu’nun yazılarını takip ediyorum zevkle. Özellikle Pazar Notları benim için çok hoş oluyor. Geçen gün bir yazısı vardı, bizlere çocuklarımızın iyi birer insan olması yetmiyor mu diye soruyordu. İlk bakışta hepimiz buna evet diyoruz fakat ardından bu yetmez deyip hayatta sıkıntı çekmesin diye iyi okullar okuyup iyi yerlere gelsin istiyoruz. Aslında bu modern zamanlarda ikisini de istemek hakkımız gibi geliyor bana. İyi bir insan olup beş parasız pulsuz kalmak, başkalarına da yük olmak demek. İkisi de olmalı bence…Tabii en önemli iyi ve başkalarına faydalı bir insan olması.
Trabzonsporun başarılı göğsümü kabartıyor. Fanatik bir taraftar değilim fakat en azından yıllardır takımımı bırakmadım. Bu sene başındaki transferlerden sonra bu yıl ben de pek birşey beklemiyordum ama takım hiç olmazsa Avrupa kupalarına kalır diye düşünüyorum, hayırlısı inşallah.
Iphone’la ilgili çok hoş programlar bulursam burada paylaşacağım…

31 Aralık 2008 Çarşamba

Yılın Son Yazısı

Bu yılın son yazısı bu ve Erzurum’dan yazıyorum. Son dakika golü ile buraya geldim. Yarın Kars,Iğdır,Ağrı vs gideceğim. İki hafta önce Sivas Divriği’ye gittim. Ordaki Ulucami’yi gezdim, daha önce tv’de görmüştüm ve biliyordum fakat gidememiştim. Orayı ziyaret eden Japonlar bir arkadaşıma “burası bizde olsa camekan içine alır koruruz” demişler.

1200’lü yıllarda yapılan bu yapıdaki ince taş işlemeciliği tek kelimeyle mükemmel.Aynı zamanda şifahane. Orda Çamlık Köyüne gitmeye çalıştık, kardan dolayı geri döndük fakat sisler denizi çok güzeldi:

Daha önce yılbaşını evden uzakta geçirmemiştim. Aslında yılbaşının pek bir anlamı yok, insanlar da bunun farkında, sadece kısa bir mutluluk gerekçesi. Hz. İsa’nın doğumgünü olmadığını Vatikan bile açıkladı. Kriz ortamında ekonomiye bir katkı oluyor,neyse…
Bu yıl pek yazı yazmadım buraya, niye bilmiyorum. Yıllara göre yazıların sayısı giderek azalıyor.
Bu yıl kendisini krizle hatırlatacak. Kişisel olarak bir oğlumuz oldu, yeni bir eve taşındık, Ankara’ya biraz daha alıştık vs vs.
İçimden başka birşey yazmak gelmiyor, yeni yıl inşallah herkese huzur ve mutluluk getirir…

2 Aralık 2008 Salı

Küçük Notlar

Küçük Notlar (2008 tarihli bir yazı)

İki aydır boş bıraktık burayı, hiçbirşey yazmamışız. Her şey gibi bir süre sonra bu da sıkıyor insanı ama yazmaktan vazgeçecek değilim gibi geliyor.


Bu iki ayda ev sorunumuzu çözdük yeni ve güzel bir eve taşındık. Artık huzurluyuz, geniş geniş oturuyoruz evde.


Yine doğuya falan gittim, hatta Doğubeyazıt’taki olaylardan bir gün önce oralardaydık. Hayat devam ediyor çalışma vs. Kriz ortamı tedirginlik vermede daha etkili bu aralar. Bugün arkadaşımın eşinin işten çıkartıldığını duydum. Hımm, yavaş yavaş yakın çevremizde bu olayların duyulması endişeleri ve kriz etkilerini artırıyor.


Bugün netten sipariş ettiğim kitaplar geldi, mutlu oldum. Kitapçıda karıştırılarak alınan kitapların yerini tutmuyor fakat yine de seçtiklerim elime geliyor, hem daha uygun fiyata vs.
Geçen Erzurum’da üşütmüşüm herhalde, üç gündür kalbim ağrıyor, ilk başta korku verici göründü, aslında bu tür ağrıların kalp kasını üşütmekten ileri geldiğini biliyorum ve o yüzden rahatım fakat yine de üç gün sürünce insanın aklına başka şeyler gelmiyor değil.


Trigliserit için geçenlerde doktorun verdiği ilaçları bitirdim fakat kontrol için tahlil falan yaptırmadım. Oysa kandaki yağlanma oranının gittikçe artması pek de hayra alamet değil. Daha fazla yoruyor insanı, daha erken yaşlanıyorsun. Dur bakalım ne zaman gideriz…


Kutsal Damacana’yı anlatıyor arkadaşlarım, o filmi izlemek istiyorum, Devrim Arabalarını, Issız Adam’ı… Bu aralar Türk filmlerinin revaçta olması beni çok sevindiriyor. Kaliteli yapımların seyirci tarafından karşılık bulması film yapımcılarının da daha kaliteli yapımlara imza atmalarına sebep oluyor.


Kurban Bayramı yaklaşıyor. Bu bayramda aslında nefsimizi kurban etmemiz gerektiğini hatırlarız inşallah. Çevremde bazı insanların kurbana soğuk yaklaştıklarını görüyorum, oysa birçok faydası var, nasip olur inşallah.


Geçen hafta Amasra’ya gittim, bir gece kaldım. Ertesi gün Safranbolu üzerinden geldim, aslında Safranbolu’da biraz kalmak istiyorum, detaylı gezmek görmek vs. Eski çarşısında alışveriş yapmak istiyorum. Bu arada Ankara’ya geleli 3 yıl olacak nerdeyse fakat hala Mevlana’ya gidememenin ezikliğini yaşıyorum. Bu işler biraz da nasip, çağırınca gideriz inşallah…

28 Eylül 2007 Cuma

Ramazan Geldi Gidiyor..

Ramazan Geldi Gidiyor..

Ramazan tüm güzelliğiyle hayatımıza girdi yine, geldi de geçiyor zaten. Ankara’nın sıcakları, o aklımda yer eden, kış aylarında tutulan oruçları,soğuk havada sıcak pideye sarılışımızı, günleri ve nihayet bayramları yağmurlu geçen Trabzon Ramazanlarını.. aratmıyor değil. Lakin her gelen gün, beraberinde yenilik ve güzellikleri de getiriyor. Yaz aylarında oruç tutmadığım için biraz değişik geliyor galiba…

Geçen gün İstanbulda idik. İki gün kaldık. Geçen seneki Ramazan yazısında da bahsetmişim (ve yine İstanbul’a gitmişim): orda oruçlu olduğumu anlayamıyorum nedense. Bu sene de öyle oldu, biz bir avuç oruç tutan azınlık gibiydik. Son günlerin moda deyimiyle bu sefer “mahalle baskısı” bizim üzerimizdeydi sanki 🙂 şaka tabii, kimsenin kimseye birşey dediği veya ima ettiği yok fakat şahsen Trabzon gibi küçük bir yerde doğup büyüyen ve o yerin kültürüne aşina biri olarak bu büyükşehirlerde Ramazan’ın o ruhlara rahatlık ve güzellik veren esintisini hissedemiyor ve üzülüyorum…Her neyse..

İstanbul’da iftar için Anadolu Kavağı’na gittik arkadaşlarla. Ortalıkta kimsecikler yok. Arkadaşın biri bana uzaktan ismimle hitap etti ve benim kısa süren şöhretim başladı: restoranlara müşteri çekmek isteyenler beni ismimle kendi mekanlarına çağırıyorlardı :)) Önce anlamadım, nerden adımı biliyorlar falan derken olayın iç yüzünü anladık. Şöhret güzel şey değilmiş nitekim:))

Ordaki sakin ve huzurlu yemeğimiz bize iyi geldi.
İstanbul’a her gidişimde Eyüp Sultan’a uğramak istiyorum, fakat bu sefer de bu isteğimi gerçekleştiremedim. Nasip değil herhalde. Bu Ankara’da İstanbul’daki o birçok türbeden maalesef yok ama bizim de Hacı Bayramımız var, başka da bilmiyorum açıkçası. Arkadaşlarla türbe ziyaretiyle ilgili tartışmalarımız oluyor, bazıları karşı çıkıyor. Elbette ordaki şahıstan yardım dileyecek-çaput bağlayacak halimiz yok fakat kendimce o tür yerlere gittiğimde oranın müthiş manevi havasından etkilenmiyor değilim. Ve bu yüzden elimden geldiğince o Allahın nazlılarını ziyaret etmek istiyorum.
Son olarak, bu aralar elime M.Nuri Gençosman’ın çevirisiyle Muhyiddin-i Arabi’nin “Füsus-ul Hikem(Hikmetlerin Özü)” isimli kitabını aldım. Belki daha önce bahsetmişimdir, yaklaşık 5-10 yıl önce de elime almıştım fakat konunun ve çevirinin ağır olması nedeniyle bırakmıştım. Bu sefer bırakmaya niyetim yok. Zaten geçen yıl Ahmet Y. Özemre’nin müthiş çevirisiyle Toshihiko İzutsu’nun “İbni Arabi’nin Füsus’undaki Anahtar Kavramlar” isimli kitabını okumuştum. Bu arada İbni Arabi’nin 76 yıllık ömründe beşyüze varan eser yazdığını ve tasavvufla ilgilenenlerin mutlaka başvurması gereken bir kaynak olduğunu belirtmeliyim, vesselam..

29 Ocak 2007 Pazartesi

Doğu Anadolu, Mevsimler...

Doğu Anadolu, Mevsimler…

Ağrı Dağı

Bir haftadır Doğu Anadolu’da idim. Ocak ayında havaların bu kadar iyi olması beni çok şaşırttı. Erzurum’da gündüz -35’leri görmüştüm, bu sefer bere bile kullanmadım. Küresel ısınma bakalım daha nelere şahit kılacak bizleri.
İlk gün Doğubeyazıt’taydım.  Ağrı Dağı yine tüm heybetiyle karşımda:

Doğubeyazıt’tan Ağrı Dağının görünümü

Daha sonra Kars-Iğdır ve Ardahan taraflarına gittim. Türkgözü sınır kapısında Gürcistan’a bir parmak yaklaştım. Kars’ta Sarıkamış Kayak tesislerinde telesiyeje binip yukarı çıktım, ağaçların arasından geçip yukarı tırmandım, manzara çok güzeldi:

Sarıkamış Kayak Tesisleri

Sarıkamış Kayak Tesisleri

Hem Palandöken hem Sarıkamış’ta kayak yapanların azlığı dikkat çekici. Çünkü kar beklenilen kadar yağmıyor. Mevsimlerin böyle gecikmesi-küresel ısınma bakalım ilerde ne gibi sorunları beraberinde getirecek? Kış böyle ise yazı düşünemiyorum, büyükşehirlerde yaşanması olası su sıkıntısı-Konya Ovası’nın kuruması gibi. Yoksa Madmax tarzı günler mi bekliyor bizi???

Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine

  Nietzsche’den Hayat Dersleri: Güçlü, Özgür ve Anlamlı Yaşamak Üzerine